İngilizce Kelimeler Listesi – Anlamları ve Örnek Cümleler
İngilizce kelimeler, konuşmanın ve anlamanın temelidir. Kelime dağarcığını ne kadar geliştirirsen İngilizce öğrenmen o kadar kolay olur. Bir başka deyişle kendini ifade edebilmen için kelimelere ihtiyacın olacak.
İngilizcede yaklaşık 1 milyon civarında kelime var. Bu 1 milyon kelimenin içerisinde terimler, madenler gibi detaylarda mevcut. Ama genelde dünyaca ünlü sözlüklerde bu sayı 300 bin ile 470 bin arasında değişir. Ama İngilizce konuşabilmek ve anlayabilmek için bu kadar kelime bilmene gerek yok. Yaklaşık 3,000 kelime bilmen yeterli. İngilizcedeki bu 3000 Kelime gündelik hayatta konuşulanların %95’ini rahatlıkla anlamanı sağlayacak. Ayrıca bunu biz değil, aslında Oxford söylüyor. İşte bu yüzden The Oxford 3000 yayınlanıyor.
The Oxford 3000 Nedir?
Oxford Dictionary, 3 ana kritere göre 3000 İngilizce kelime yayınlıyor. Bu kelimeler 3 kritere göre seçiliyor;
- İngilizcede en sık kullanılan kelimeler
- Sadece sık kullanılmasının dışında, gazeteler veya bilimsel makalelerde kullanıyor olması
- Sık kullanılmasa da genele hitap eden önemli kelimeler, örneğin seyahat terimleri
Bu yüzden İngilizcedeki 3000 Kelime gündelik hayatta konuşulanların %95'ini rahatlıkla anlamanı sağlayacak.
İşte bu sebeple, İngilizce öğrenmek daha da kolaylaşıyor. Artık, İngilizce öğrenmek için ilk etapta neye ihtiyacın var biliyorsun; İngilizce Kelimeler!
İngilizce Öğrenmeye Başlayanlar İçin
Kelime dağarcığını geliştirmek yeni başlayanlar için ideal yöntemdir. Ama genelde okullarda ve ingilizce kurslarında hep aynı yöntemler ile geliştirilir. Mesela, önce hayvanları öğreniriz. Örneğin, Giraffe – Zürafa. İngilizce bilen birine sormak lazım. Acaba Giraffe kelimesini İngilizce konuşurken hayatında kaç kere kullanmış? Konuyu anladığını düşünerek hemen kelime listelerine geçiyorum.
İngilizce Kelimeler Listesi
İngilizce kelime dağarcığını geliştirmek için öncelikle en sık ve en çok kullanılan İngilizce kelimelerden başlamalısın. Kısaca, İngilizce konuşurken ve yazarken işine yarayacak kelimeler hızını arttıracaktır. Bunun için çok faydalı olacak bir kaç liste hazırladık. Ve İngilizce kelimeler listesinde, diğer kaynaklardan bir farkımız olsun istedik. Ve bu listelerde tüm kelimeler için seviyeleri, Türkçe anlamlarını ve örnek cümleleri ekledik. Bu listelerden kelime kartları yaparak, daha hızlı öğrenebilirsin.
- İngilizcede en çok kullanılan 100 kelime
- İngilizcede en çok kullanılan 1000 kelime
- İngilizcede en çok kullanılan 3000 kelime
Ana dili İngilizce olan biri, yani Native dediğimiz kişiler yaklaşık 20 – 30 bin arasında İngilizce kelime biliyor. Biz ise, zaten dilimizde olan 1000’e yakın İngilizce kelimeyi zaten biliyoruz. Örnek; radio – radyo , television – televizyon, vb gibi. Yani başlangıçta zor gibi gelse de aslında o kadar da zor olmadığını ilerledikçe göreceksin… Hadi Başlayalım…
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
a | A1 | bir | a man, a horse. |
abandon | B2 | terketmek | He gave the order to abandon ship |
abandoned | B2 | terkedilmiş | The world is full of abandoned mines. |
ability | B1 | yetenek | She’s a woman of considerable abilities. (çoğul) |
able | A2 | yetenekli, yapılabilir | He will buy a new car as soon as he is able. |
about | A1 | hakkında | What’s that book about? |
above | A1 | yukarıda, üzerinde | There’s a mirror above the sink. |
abroad | B1 | yurt dışında | He will go abroad this summer. |
absence | B2 | yokluk | A new teacher was appointed during her absence. |
absent | B1 | yok, bulunmayan | Jack has been absent from course for a week now. |
absolute | B2 | kesin, tam | She is an absolute idiot! |
absolutely | B1 | kesinlikle, tamamen | The weather is absolutely freezing today. |
absorb | B2 | emmek | Trees absorb carbon dioxide. |
abuse | B2 | kötüye kullanmak, taciz, suistimal | Abuse can be scary and isolating |
academic | B2 | akademik | We are following his academic progress. |
accent | B1 | aksan | She has got a strong northern accent. |
accept | B1 | kabul etmek | Do you accept credit cards |
acceptable | B1 | kabul edilebilir | His performance was acceptable, but not stunning. |
access | B1 | erişim | This is the access point. |
accident | A2 | kaza | My father had an accident but he is ok now. |
accidental | B2 | tesadüfi, kazara | The treasure was found after the accidental discovery in the field |
accidentally | B1 | kazara | I delete the file accidentally. |
accommodation | B1 | konaklama, kalacak yer | There is a shortage of accommodation in Dublin in summers. |
accompany | B1 | eşlik etmek | We have an accompany. |
according to | B1 | -na göre | According to the news, the postponed match will be played tomorrow. |
account | B1 | hesap | You have to open a new bank account. |
accurate | B1 | doğru, kesin | The figures they have used are not accurate. |
accurately | B1 | tam olarak | In order to see the results we need to record teh data accurately. |
accuse | B2 | suçlamak | Are you accusing me of steeling? |
achieve | B1 | başarmak | He finally achieved his ambition to visit Far East. |
achievement | B1 | başarı | It wouldn’t be easy to reach that achievement. |
acid | B2 | asit | We are in a threat of acid rains. |
acknowledge | C1 | onaylamak, kabul etmek | They refuse to acknowledge the new parliement. |
acquire | B2 | edinmek | I have finally acquired the pole position. |
across | A2 | karşısında | She walked across the road. |
act | B2 | hareket, eylem | Stop acting like a child! |
action | B2 | aksiyon, eylem | To solve it, you need to take an action. |
active | B1 | aktif, faal | There is an active volcano in this island. |
actively | B2 | aktif olarak | I have been actively looking for a job for 2 months. |
activity | B2 | aktivite, etkinlik, faaliyet | There were a lot of activity in the city. |
actor | A2 | aktör, oyuncu | He is a celebrated Hollywood actor. |
actress | A2 | aktris, oyuncu | She is a celebrated Hollywood actress. |
actual | B2 | gerçek | We had estimated about 300 visitors, but the actual number was much higher. |
actually | A2 | aslında, gerçekten | So what actually happened? |
advertisement | A2 | reklam | Responses to our advertisement have been disappointing. |
ad | A1 | reklam | I often prefer the ads on TV to the actual programmes. |
adapt | B2 | uyarlamak, uydurmak | We had to adapt our plans to fit Jack’s timetable |
add | A2 | eklemek | If you add three and four you get seven. |
addition | B1 | ilave, ek | In addition to his day job in school, he is working on anight shift. |
additional | B2 | ek, ilave | There will be an extra charge for any additional passengers. |
address | A1 | adres, adres yazmak | Her new address is Cumhuriyet Street in Kadıköy. |
adequate | B2 | yeterli, uygun | I didn’t have adequate time to prepare. |
adequately | B2 | yeterli olarak | Have the risks been adequately studied? |
adjust | B2 | ayarlamak | If the chair is too high you can adjust it to suit you. |
admiration | B2 | hayranlık | My admiration for that woman grows daily. |
admire | B1 | hayran olmak, takdir etmek | I was just admiring your jacket. |
admit | B1 | itiraf etmek, kabul etmek | He admitted to stealing the keys. |
adopt | B2 | benimsemek, kabul etmek | We’ve adopted a new approach. |
adult | A1 | yetişkin | I’ve lived most of my adult life in London. |
advance | B1 | ilerlemek, önceden, avans | You need to book your ticket at least 14 days in advance. |
advanced | B1 | gelişmiş, ileri | The disease was at an advanced stage. |
advantage | B1 | avantaj, üstünlük | One of the advantages of living in town is having the shops so near. |
adventure | A2 | macera, serüven | She had some exciting adventures in Egypt. |
advertise | B1 | duyurmak | We advertised our car in the local newspaper. |
advertising | B2 | ilan | Fiona works in advertising. |
advert | B1 | reklam | an advert for the local radio station |
advice | A2 | tavsiye | He gave some good advice. |
advise | B1 | tavsiyede bulunmak | I strongly advise you to quit smoking. |
affair | B2 | mesele, ilişki | She organizes her financial affairs very efficiently. |
affect | B2 | etkilemek | Their house was badly affected by the fire. |
affection | B2 | sevgi | She had a deep affection for her brother. |
afford | B1 | gücü yetmek | I don’t know if we can afford a new house. |
afraid | A2 | korkmak, korkmuş | I am afraid of flying. |
after | A1 | sonra, ardından | Let’s go to cinema after coffee. |
afternoon | A1 | öğleden sonra | It is going to rain this afternoon. |
afterwards | A2 | sonradan | We had tea, and afterwards we sat in the garden for a while. |
again | A1 | tekrar | Could you spell your name again, please? |
against | A2 | karşı | 50 people voted against the new proposal. |
age | A1 | yaş, çağ | Do you know the age of that building? |
aged | A2 | yaşında, yaşlı | They’ve got one daughter, Isabel, aged three. |
agency | B1 | ajans | We have an appointent at the estate agency. |
agent | B2 | ajan, temsilci | Please contact to our agent for further information |
aggressive | B2 | agresif, saldırgan | If I criticize him, he gets aggressive and starts shouting. |
ago | A2 | önce | The dinosaurs died out 65 million years ago. |
agree | A2 | aynı fikirde olmak | I agree with you. |
agreement | B2 | anlaşma | We can sign the agreement. |
ahead | B1 | önde, ileride | The road ahead is very busy. |
aid | C1 | yardım, yardımcı olmak | He gets about with the aid of a walking stick. |
aim | B1 | amaç, hedef | My main aim in life is to be a good husband and father. |
air | A2 | hava | I went outside to get some fresh air. |
aircraft | B2 | uçak, uçak filosu | Please remember to take all your personal possessions with you when you leave the aircraft. |
airport | A2 | havalimanı | We arrived at the airport just in time to catch the plane. |
alarm | B1 | alarm, korku | The first two bomb alerts were false alarms, but the third was for real. |
alarming | C1 | korkutucu | There has been an alarming rise in the rate of inflation. |
alarmed | B2 | paniğe kapılmış | I was a bit alarmed at how much weight she’d lost. |
alcohol | A2 | alkol | I could smell the alcohol on his breath. |
alcoholic | B1 | alkolik, alkollü | Could I have something non-alcoholic, like orange juice, please? |
alive | B1 | canlı, hayatta | Doctors kept him alive on a life-support machine. |
all | A1 | tüm, tümü, hepsi | All animals have to eat in order to live. |
allow | B1 | izin vermek | You’re not allowed to talk during the exam. |
ally | C2 | yardım eden ülke, müttefik | The US is one of Britain’s staunchest allies. |
allied | C2 | müttefik | The foreign invaders were finally defeated by allied forces. |
almost | A2 | neredeyse, hemen hemen | She’s almost 40. |
alone | A1 | yalnız | He likes being alone in the house. |
along | A2 | boyunca | We walked along the beach. |
alongside | C1 | yanında, yanısıra | Most of the staff refused to work alongside the new team. |
aloud | B1 | yüksek sesle | He read her letter aloud to the rest of the family. |
alphabet | A2 | alfabe | Z comes after Y in the alphabet. |
alphabetical | B2 | alfabetik | The names are published in alphabetical order. |
alphabetically | B2 | alfabetik olarak | The names of the contest winners are listed alphabetically. |
already | A2 | zaten | I’ve already told him. |
alright | A1 | pekala | Everything will be alright. |
also | A2 | ayrıca | I’m cold, and I’m also hungry and tired. |
alter | B2 | değiştirmek | I need to alter my plans. |
alternative | B2 | alternatif, seçenek | I need an alternative plan. |
alternatively | B2 | alternatif olarak | We can eat fast food, alternatively we can try somethgn different. |
although | B1 | rağmen | He went back although I begged him not to. |
altogether | B1 | tamamen | It will be 20 dollars altogether. |
always | A1 | her zaman, daima | He always comes late. |
amaze | B1 | şaşırtmak | You’ve done all your homework in an hour? You amaze me. |
amazing | B1 | şaşırtıcı | It’s amazing that no one else has applied for the job. |
amazed | B1 | şaşırmış | I was absolutely amazed when I heard he’d been promoted. |
ambition | B1 | hırs | He has already achieved his main ambition in life |
ambulance | A2 | ambulans | I called an ambulance. |
among | A2 | arasında | I saw a few familiar faces among the crowd. |
amount | B1 | miktar, tutar | They didn’t deliver the right amount of cement. |
amuse | B2 | eğlendirmek | Apparently these stories are meant to amuse. |
amusing | B1 | eğlenceli | an amusing situation |
amused | B2 | eğlenmiş | She was very amused at your comments. |
analyse | B2 | analiz etmek, incelemek | The powder was sent to the lab to be analysed. |
analysis | B2 | analiz | Some of these arguments need further analysis. |
ancient | B1 | eski | People have lived in this valley since ancient times. |
and | A1 | ve | Tom and Mary agree. |
anger | B2 | öfke | He couldn’t control his anger. |
angle | C1 | açı | The interior angles of a triangle 180 degrees. |
angry | A2 | kızgın | he made me really angry. |
angrily | B1 | öfkeyle | Don’t do that! she shouted angrily. |
animal | A1 | hayvan | I love animals. |
ankle | B1 | ayak bileği | The nurse bandaged my sprained ankle. |
anniversary | B1 | yıldönümü | We will celebrate our 30th anniversary tomorrow. |
announce | B1 | duyurmak | They announced the winner of thE race. |
annoy | B1 | kızdırmak | It really annoys me when people expect me to tip. |
annoying | B1 | can sıkıcı | He’s got a really annoying laugh. |
annoyed | B1 | sinirlenmiş | I was so annoyed with him. |
annual | B1 | yıllık | An annual event |
annually | B2 | yılda 1 kez | The prize is awarded annually. |
another | A2 | başka, diğer | I need another job. |
answer | A1 | cevap, yanıt | Answer the phone. |
anti | B1 | karşıt | Just because I won’t join you, it doesn’t mean that I’m anti you. |
anticipate | C1 | beklemek | We don’t anticipate any trouble. |
anxiety | B2 | kaygı, endişe | That explains his anxiety over his health. |
anxious | B1 | endişeli | I saw my sister’s anxious face at the window. |
anxiously | B2 | endişeyle | “Is something wrong?” he asked anxiously. |
any | A1 | herhangi, hiç | Is there any sugar? |
anyone | A2 | kimse, herhangi biri, hiç kimse | Anyone home? |
anything | A1 | bir şey, her şey | Can I do anything? |
anyway | A2 | zaten, neyse | I’m going that way anyway. |
anywhere | A2 | herhangi bir yer | I can’t find my keys anywhere. |
apart | B1 | ayrı | How far apart should the speakers be? |
apart from | B1 | dışında | He works until nine o’clock every evening, and that’s quite apart from the work he does over the weekend. |
apartment | A2 | apartman | I’ll give you the keys to my apartment. |
apologize | B1 | özür dilemek | I must apologize to her for my lateness |
apparent | B2 | açık, belli | It was becoming increasingly apparent that he could no longer take care of himself. |
apparently | B2 | görünüşe göre | Apparently it’s going to rain today. |
appeal | C1 | temyiz, başvuru | The police have issued an appeal to the public to stay away from the area over the weekend. |
appear | B1 | görünmek | We’d been in the house a month when dark stains started appearing on the wall. |
appearance | B2 | görünüm, görünüş | Organizing book signings, readings and public appearances is a vital element of an author’s marketing campaign. |
apple | A1 | elma | Apples are the perfect backyard fruit tree. |
application | B1 | uygulama, başvuru | Supplementary Form have been given in the Passport Application Form, which has to be filled only if they are applicable to you, else leave them. |
apply | B1 | uygulamak, başvurmak | There is no reason to re-apply four months after you were rejected. |
appoint | C1 | atamak | The Director of Public Works shall be appointed by the Mayor. |
appointment | C1 | randevu, atama | Schedule an appointment for biometric enrolment. |
appreciate | b2 | takdir etmek | We really appreciate you stepping in to support us. |
approach | B1 | yaklaşım | The absolute best way to approach the Eiffel Tower is from the Palais Chaillot just opposite the Place du Trocadero on the Right Bank. |
appropriate | B2 | uygun | If you live or work in a taxing city listed below, you are required to complete and submit the appropriate City Tax Withholding Form. |
approval | B2 | onay, onaylama | The data is adequate and no field approval is required. |
approve | B2 | onaylamak | Authors get a notification when someone approves or rejects their content. |
approving | B2 | onay | For each department, use this task to define the approving manager. |
approximate | B1 | yaklaşık | Furthermore, these samples approximate a normal distribution. |
approximately | B1 | yaklaşık olarak | The project is approximately 16 miles northwest of the central business district of the city of Austin . |
april | A1 | nisan | 23 April Ceremony for The National Sovereignty and Children’s Day. |
area | B1 | alan, bölge | Find rental assistance programs in your area. |
argue | B1 | tartışmak, savunmak | You need to learn when to argue, when to walk away. |
argument | B1 | tartışma, iddia | Former politician Rory Stewart shares his top tips for having great arguments. |
arise | C1 | kalkmak, doğmak | Medical negligence cases arise when doctors, nurses or other health professionals deliver improper or harmful medical care to a patient. |
arm | A1 | kol arms silah, arma | It costs an arm and a leg to attend college these days. |
arms | A1 | silah, arma | 3 hybrid militants arrested yesterday and arms and ammunition recovered. |
armed | B2 | silahlı | Information on financial help available to people currently serving in the armed forces |
army | B1 | ordu | To become an Army Officer, you must be at least 18 years old and have a college degree obtained. |
around | A2 | etrafında, çevresinde | Christmas traditions vary around the world. |
arrange | B1 | düzenlemek | Sure, you want to arrange a meeting, but spell out why. |
arrangement | B1 | düzenleme, aranjman | Flexibility in work arrangements allows for a productive work environment. |
arrest | B1 | tutuklamak | The former conservative president was sentenced to house arrest under electronic surveillance. |
arrival | B1 | varış | They were awaiting the arrival of guests. |
arrive | A2 | varmak | She has arrived before the bell rang. |
arrow | B2 | ok | When equipped with her bow and arrows, Katniss can survive in the forest. |
art | A2 | sanat | Art is like sky which has no limits. |
article | B1 | makale, madde | Learn how and when to use indefinite and definite articles in English |
artificial | yapay, suni | There are many ways artificial intelligence can be used for good and to help solve some of the world’s biggest problems. | |
artificially | B2 | yapay | The actor spoke his lines artificially, with too much intonation. |
artist | B2 | sanatçı | We asked artists around the globe about their role as an artist in their local society. |
artistic | A2 | artistik | She shows real artistic talent. |
as | A2 | olarak, gibi, olduğu gibi | She’s as busy as I am. |
ashamed | B1 | mahçup, utanmış | Some believe that making overweight people feel ashamed of their weight or eating habits may motivate them to get healthier. |
aside | B2 | bir kenara | Aside from ancient Greece and Rome, the earliest examples of european literature are in irish. |
aside from | B2 | den başka | He looked human, aside from the fanged smile. |
apart from | B1 | dışında | There were no others apart from me and the trainer. |
ask | B1 | sormak | And we need to ask someone else for help. |
asleep | B1 | uykuda, uyuyan | The police report indicated that she fell asleep at the wheel . |
aspect | B2 | görünüş | The layout and floor plan will greatly affect a few different aspects of your event |
assist | B2 | yardım, yardımcı olmak | May I assist you? |
assistance | B2 | yardım, destek | Google Assistant is an easy way to use your phone and apps, hands-free |
assistant | B1 | yardımcı, asistan | Apparently her assistant arranges what the guy must wear. |
associate | C1 | ortak, birleştirmek | Through science we’ve got the idea of associating progress with the future. |
associated | C1 | with ile ilişkili | Since 1846, The Associated Press has done more than any organization in the world to expand the reach of factual reporting. |
association | B2 | dernek, ortaklık | The American Medical Association, founded in 1847 and incorporated in 1897, is the largest association of physicians |
assume | B2 | üstlenmek | People don’t assume you’re closed-minded or set in your ways. |
assure | B2 | sağlamak at de, da | His boss assured him that he had her continued support. |
atmosphere | B2 | atmosfer | An atmosphere is the layer of gases surrounding a planet. |
atom | B2 | atom, zerre | Atoms are extremely small and are made up of a few even smaller particles. |
attach | B1 | iliştirmek, eklemek | You can attach one or more files to the email. |
attached | B1 | ekli | I’ve attached his job application for you. |
attack | B1 | saldırı | He had a sudden asthma attack. |
attempt | B1 | girişim, teşebbüs | Her successful attempt at going back to school inspired many people. |
attempted | B1 | denemek | I attempted a cast, but the wind blew it away. |
attend | B1 | katılmak | The doctor attended to the patient day and might. |
attention | B1 | dikkat | Pay attention to these sentences and answer the questions. |
attitude | B1 | tutum, tavır | She has a positive attitude. |
attorney | C1 | avukat | Many people ask whether or not they need a criminal defense attorney to assist them |
attract | B1 | çekmek, cezbetmek | I am attracted to him. |
attraction | B1 | cazibe | Social media offers many attractive ways to connect with customers. |
attractive | A2 | çekici | hey do this because they want to look more attractive. |
audience | B1 | seyirci, grup | An exampleof a target audience would be women in Florida between the ages of 25-45 with a bachelor’s degree. |
august | A1 | ağustos | My birthday is 23rd August 2000. |
aunt | A1 | teyze, hala | I will visit my aunt this summer. |
author | B1 | yazar | Here you’ll find guidance and tips for first-time and experienced authors on writing style and the best way to structure an article. |
authority | B2 | yetki, otorite | Scottish local authority environmental health departments carry out food sampling, as part of their enforcement of UK |
automatic | B2 | otomatik | If your licence is only for automatic cars, you can upgrade it by passing a driving test in a manual car. |
automatically | B2 | otomatik olarak | You can automatically create groups for users to participate in. |
autumn | A1 | sonbahar | Fethiye becomes a more laidback destination in autumn, with more locals than tourists. |
available | A2 | mevcut | What kinds of scholarships are available? |
average | B1 | ortalama | The term ‘average‘ refers to the ‘middle’ or ‘central’ point. |
avoid | B1 | önlemek, kaçınmak | View the list of poisonous foods to avoid. |
awake | B1 | uyanık, uyandırmak | He fell asleep immediately but awoke an hour later. |
award | B2 | ödül, vermek | The number of annual awards are restricted to a maximum of three in a particular year. |
aware | B2 | farkında, haberdar | She wa actually aware of the situation. |
away | A2 | uzakta, uzak | How far away is the city? |
awful | A2 | korkunç | The weather last summer was awful. |
awfully | A2 | çok, son derece | If something is done awfully, it is done in a bad and terrible manner. |
awkward | B2 | garip, beceriksiz | He is awkward! |
awkwardly | B2 | beceriksizce | He is acting awkwardly! |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
baby | A1 | bebek | She is having a baby in the spring. |
back | B2 | geri, arka | When you take the scissors, remember to put them back. |
background | B2 | arka plan | He has photographed her against lots of different backgrounds. |
backward | B2 | ilerlememiş, geri | When he was a child, his teachers thought he was backward. |
backwards | B1 | geriye, geriye doğru | I walked backwards towards the door. |
bacteria | B1 | bakteriler | There are many different types of bacteria. |
bad | A1 | kötü, fena | We’ve just had some very bad news. |
badly | A2 | kötü, fena | I thought he was treated very badly. |
bag | A1 | çanta, torba | She pulled a pen and notepad out of her bag. |
baggage | B1 | bagaj | How many pieces of baggage do you have? |
bake | A2 | fırında pişirmek, kavurmak | Bake for 5–7 minutes in a preheated oven. |
balance | B2 | denge, dengelemek | New tax measures are designed to redress the balance. |
ball | A1 | top, bilye | Just try to concentrate on hitting the ball. |
ban | B2 | yasak, yasaklamak | The film was banned in several countries. |
band | A1 | grup, bando | The Beatles were probably the most famous band in the world. |
bandage | bandaj, sarmak | ||
bank | banka | ||
bar | bar | ||
bargain | pazarlık | ||
barrier | bariyer, engel | ||
base | temel, baz | ||
based | on dayalı | ||
basic | temel, basit | ||
basically | temel olarak, aslında | ||
basis | temel, esas | ||
bath | banyo, küvet | ||
bathroom | banyo, tuvalet | ||
battery | batarya, pil | ||
battle | savaş, çatışma | ||
bay | defne, koy, körfez | ||
be | yardımcı olmak | ||
beach | plaj, kumsal, sahil | ||
beak | gaga, burun | ||
bear | ayı | ||
beard | sakal | ||
beat | dövmek, yenmek | ||
beautiful | güzel | ||
beautifully | güzelce | ||
beauty | güzellik | ||
because | çünkü | ||
because | of yüzünden, nedeniyle, dolayı | ||
become | olmak | ||
bed | yatak | ||
bedroom | yatak odası | ||
beef | sığır eti | ||
beer | bira | ||
before | önce | ||
begin | başlamak | ||
beginning | başlangıç | ||
behalf | adına | ||
behave | davranmak | ||
behaviour | davranış | ||
behind | arkasında, geride | ||
belief | inanç | ||
believe | inanmak | ||
bell | çan, zil | ||
belong | ait | ||
below | altında | ||
belt | kemer, kayış | ||
bend | viraj, bükmek, eğmek | ||
bent | bükülmüş | ||
beneath | altında | ||
benefit | yarar, yararlanmak | ||
beside | yanında | ||
bet | bahis | ||
betting | bahse girme | ||
better | daha iyi | ||
best | en iyi | ||
between | arasında | ||
beyond | ötesinde | ||
bicycle | bisiklet | ||
bike | bisiklet | ||
bid | teklif, teklif vermek | ||
big | büyük | ||
bill | fatura | ||
bin | çöp kutusu | ||
biology | biyoloji | ||
bird | kuş | ||
birth | doğum | ||
birthday | doğum günü | ||
biscuit | bisküvi | ||
bit | parça | ||
bite | ısırık, ısırmak | ||
bitter | acı, sert | ||
bitterly | acı olarak, için için | ||
black | siyah | ||
blade | kılıç | ||
blame | suçlamak, suçlama | ||
blank | boş | ||
blankly | boş boş | ||
blind | kör | ||
block | blok | ||
blonde | sarışın | ||
blood | kan | ||
blow | darbe, uçurmak, üflemek | ||
blue | mavi | ||
board | tahta | ||
boat | tekne | ||
body | vücut | ||
boil | kaynatmak | ||
bomb | bomba, bombalamak | ||
bone | kemik | ||
book | kitap | ||
boot | çizme | ||
border | sınır | ||
bore | sıkmak, delik | ||
boring | sıkıcı | ||
bored | sıkılmış | ||
born | doğmuş | ||
borrow | ödünç almak | ||
boss | patron | ||
both | ikisi de | ||
bother | rahatsız etmek | ||
bottle | şişe | ||
bottom | alt, alttaki | ||
bound | bağlı | ||
bound | to bağlı olmak | ||
bowl | çanak, kase | ||
box | kutu | ||
boy | oğlan | ||
boyfriend | erkek arkadaş | ||
brain | beyin | ||
branch | şube, dal | ||
brand | marka | ||
brave | cesur | ||
bread | ekmek | ||
break | mola, kırmak | ||
breakfast | kahvaltı | ||
breast | meme, göğüs | ||
breath | nefes | ||
breathe | nefes almak | ||
breathing | nefes alma, soluma | ||
breed | doğurmak, nesil | ||
brick | tuğla | ||
bridge | köprü | ||
brief | kısa, özet | ||
briefly | kısaca | ||
bright | parlak, aydınlık | ||
brightly | parlak, aydınlık | ||
brilliant | görkemli | ||
bring | getirmek | ||
broad | geniş | ||
broadly | geniş olarak | ||
broadcast | yayın | ||
broken | kırık, kırılmış | ||
brother | erkek kardeş | ||
brown | kahverengi | ||
brush | fırça | ||
bubble | baloncuk | ||
budget | bütçe | ||
build | inşa etmek | ||
building | bina, yapı | ||
bullet | kurşun | ||
bunch | demet, grup | ||
burn | yanmak | ||
burnt | yanmış | ||
burst | patlama | ||
bury | gömmek | ||
bus | otobüs | ||
bush | çalı | ||
business | iş | ||
businessman | iş adamı | ||
businesswoman | iş kadını | ||
busy | meşgul | ||
but | fakat, ama | ||
butter | tereyağı | ||
button | düğme | ||
buy | satın almak | ||
buyer | alıcı, müşteri | ||
by | tarafından, göre, ile | ||
bye | bay, Hoşça kal |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
cabinet | kabin, dolap | ||
cable | kablo | ||
cake | kek, pasta | ||
calculate | hesaplamak | ||
calculation | hesaplama | ||
call | arama, çağrı | ||
calm | sakin | ||
calmly | sakince | ||
camera | kamera | ||
camp | kamp | ||
camping | kamp yapma | ||
campaign | kampanya | ||
can | kutu, ebilmek, yapabilmek | ||
cancel | iptal | ||
cancer | kanser | ||
candidate | aday | ||
candy | şekerleme | ||
cap | kapak | ||
capable | yetenekli | ||
capacity | kapasite | ||
capital | sermaye, başkent | ||
captain | kaptan, yüzbaşı | ||
capture | yakalamak | ||
car | araba | ||
card | kart | ||
cardboard | karton | ||
care | bakım | ||
care | for umursamak | ||
career | kariyer | ||
careful | dikkatli | ||
carefully | dikkatlice | ||
careless | dikkatsiz | ||
carelessly | dikkatsizce | ||
carpet | halı carrot havuç | ||
carry | taşımak | ||
case | durum | ||
cash | nakit | ||
cast | doküm, oyuncular | ||
castle | kale | ||
cat | kedi | ||
catch | yakalamak | ||
category | kategori | ||
cause | neden, sebep | ||
CD | cd | ||
cease | durdurmak | ||
ceiling | tavan | ||
celebrate | kutlamak | ||
celebration | kutlama | ||
cell | hücre | ||
cellphone | cep telefonu | ||
cent | sent | ||
centimeter | santimetre | ||
central | merkezi | ||
centre | merkez | ||
century | yüzyıl | ||
ceremony | tören | ||
certain | belirli | ||
certainly | kesinlikle | ||
certificate | sertifika | ||
chain | zincir | ||
chair | sandalye | ||
chairman | başkan | ||
chairwoman | kadın başkan | ||
challenge | meydan okuma, itiraz | ||
chamber | bölme, oda | ||
chance | şans | ||
change | değişim | ||
channel | kanal | ||
chapter | bölüm | ||
character | karakter | ||
characteristic | karakteristik | ||
charge | ücret, suçlama | ||
charity | sadaka, hayır, hayır kurumu | ||
chart | grafik | ||
chase | kovalamak | ||
chat | sohbet | ||
cheap | ucuz | ||
cheaply | ucuza | ||
cheat | hile | ||
check | ara, kontrol | ||
cheek | yanak | ||
cheerful | neşeli | ||
cheerfully | neşeyle | ||
cheese | peynir | ||
chemical | kimyasal | ||
chemist | kimyager | ||
chemistry | kimya | ||
cheque | ara, kontrol | ||
chest | göğüs, sandık | ||
chew | çiğnemek | ||
chicken | tavuk | ||
chief | şef | ||
child | çocuk | ||
chin | çene | ||
chip | çip | ||
chocolate | çikolata | ||
choice | tercih, seçim | ||
choose | seçmek | ||
chop | kesmek, doğramak | ||
church | kilise | ||
cigarette | sigara | ||
cinema | sinema | ||
circle | daire | ||
circumstance | durum | ||
citizen | vatandaş | ||
city | şehir | ||
civil | sivil | ||
claim | talep, iddia | ||
clap | alkış | ||
class | sınıf | ||
classic | klasik | ||
classroom | derslik | ||
clean | temiz | ||
clear | temizlemek, açık, net | ||
clearly | açıkça | ||
clerk | katip | ||
clever | zeki | ||
click | tık | ||
client | müşteri | ||
climate | iklim | ||
climb | tırmanmak | ||
climbing | tırmanma | ||
clock | saat | ||
close | yakın | ||
closely | yakından | ||
close | kapatmak | ||
closed | kapalı | ||
closet | dolap, klozet | ||
cloth | bez, kumaş | ||
clothes | giysi, elbise | ||
clothing | giyim | ||
cloud | bulut | ||
club | kulüp | ||
coach | koç | ||
coal | kömür | ||
coast | sahil | ||
coat | ceket | ||
code | kod | ||
coffee | kahve | ||
coin | bozuk para | ||
cold | soğuk | ||
coldly | sakinlikle | ||
collapse | çöküş | ||
colleague | meslektaş | ||
collect | toplamak | ||
collection | koleksiyon | ||
college | kolej, üniversite | ||
colour | renk | ||
coloured | renkli | ||
column | sütun | ||
combination | kombinasyon | ||
combine | birleştirmek | ||
come | gelmek | ||
comedy | komedi | ||
comfort | konfor | ||
comfortable | rahat | ||
comfortably | rahatça | ||
uncomfortable | rahatsız | ||
command | komuta | ||
comment | yorum | ||
commercial | ticari | ||
commission | komisyon | ||
commit | işlemek | ||
commitment | taahhüt | ||
committee | komite | ||
common | ortak | ||
commonly | çoğunlukla | ||
communicate | iletişim kurmak | ||
communication | iletişim | ||
community | topluluk | ||
company | şirket | ||
compare | karşılaştırmak | ||
comparison | karşılaştırma | ||
compete | yarışmak | ||
competition | yarışma | ||
competitive | rekabetçi | ||
complain | şikayet | ||
complaint | şikayet | ||
complete | tamamlama, tam | ||
completely | tamamen | ||
complex | karmaşık | ||
complicate | zorlaştırmak | ||
complicated | karmaşık | ||
computer | bilgisayar | ||
concentrate | yoğunlaştırmak | ||
concentration | konsantrasyon | ||
concept | kavram | ||
concern | endişe | ||
concerned | endişeli | ||
concerning | ilgili olarak | ||
concert | konser | ||
conclude | sonuçlandırmak | ||
conclusion | sonuç | ||
concrete | beton | ||
condition | durum | ||
conduct | davranış | ||
conference | konferans | ||
confidence | güven | ||
confident | kendine güvenen | ||
confidently | güvenle | ||
confine | hapsetmek | ||
confined | hapsedilmiş | ||
confirm | onaylamak | ||
conflict | çatışma | ||
confront | karşı koymak | ||
confuse | şaşırtmak | ||
confusing | kafa karıştırıcı | ||
confused | şaşkın | ||
confusion | karışıklık | ||
congratulations | tebrikler | ||
congress | kongre | ||
connect | bağlamak | ||
connection | bağlantı | ||
conscious | bilinçli | ||
consequence | sonuç | ||
conservative | muhafazakar | ||
consider | düşünmek | ||
considerable | önemli | ||
considerably | önemli ölçüde | ||
consideration | düşünce | ||
consist | of oluşmaktadır | ||
constant | sabit | ||
constantly | sürekli | ||
construct | inşa etmek | ||
construction | inşaat | ||
consult | danışmak | ||
consumer | tüketici | ||
contact | temas | ||
contain | içermek | ||
container | konteyner | ||
contemporary | çağdaş | ||
content | içerik | ||
contest | yarışma | ||
context | bağlam | ||
continent | kıta | ||
continue | devam etmek | ||
continuous | sürekli | ||
continuously | sürekli olarak | ||
contract | sözleşme | ||
contrast | zıtlık | ||
contrasting | karşılaştırmak | ||
contribute | katkıda bulunmak | ||
contribution | katkı | ||
control | kontrol | ||
controlled | kontrollü | ||
convenient | uygun | ||
convention | kongre | ||
conventional | geleneksel | ||
conversation | konuşma | ||
convert | dönüştürmek | ||
convince | ikna etmek | ||
cook | pişirmek, aşçı | ||
cooking | yemek pişirme | ||
cooker | ocak | ||
cookie | kurabiye | ||
cool | serin, güzel | ||
cope | başa çıkmak | ||
copy | kopya | ||
core | çekirdek | ||
corner | köşe | ||
correct | DOĞRU | ||
correctly | DOĞRU şekilde | ||
cost | maliyet | ||
cottage | kulübe | ||
cotton | pamuk | ||
cough | öksürük | ||
coughing | öksürme | ||
could | olabilir | ||
council | konsey | ||
count | saymak | ||
counter | sayaç | ||
country | ülke | ||
countryside | kırsal bölge | ||
county | ilçe | ||
couple | çift | ||
courage | cesaret | ||
course | kurs | ||
court | mahkeme | ||
cousin | kuzen | ||
cover | kapak | ||
covered | kapalı | ||
covering | kaplama | ||
cow | inek | ||
crack | çatlak | ||
cracked | kırık | ||
craft | zanaat | ||
crash | kaza | ||
crazy | çılgın | ||
cream | krem | ||
create | oluşturmak | ||
creature | yaratık | ||
credit | kredi | ||
credit | card kredi kartı | ||
crime | suç | ||
criminal | suçlu | ||
crisis | kriz | ||
crisp | gevrek | ||
criterion | kriter | ||
critical | kritik | ||
criticism | eleştiri | ||
criticize | eleştirmek | ||
crop | ekin, mahsül | ||
cross | geçmek, çapraz | ||
crowd | kalabalık | ||
crowded | kalabalık, sıkışık | ||
crown | taç | ||
crucial | çok önemli | ||
cruel | zalim | ||
crush | ezmek | ||
cry | ağlamak | ||
cultural | kültürel | ||
culture | kültür | ||
cup | fincan | ||
cupboard | dolap | ||
curb | zapt etmek | ||
cure | tedavi | ||
curious | meraklı | ||
curiously | merakla | ||
curl | kıvırmak | ||
curly | kıvırcık | ||
current | akım, geçerli | ||
currently | şu anda | ||
curtain | perde | ||
curve | eğri | ||
curved | kavisli | ||
custom | gelenek, ısmarlama | ||
customer | müşteri | ||
customs | gümrük | ||
cut | kesmek | ||
cycle | devir | ||
cycling | bisiklete binmek |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
dad | baba | ||
daily | günlük | ||
damage | hasar | ||
damp | nemli | ||
dance | dans etmek | ||
dancing | dans etme | ||
dancer | dansçı | ||
danger | tehlike | ||
dangerous | tehlikeli | ||
dare | cesaret etmek | ||
dark | karanlık | ||
data | veri | ||
date | tarih, randevu | ||
daughter | kız evlat | ||
day | gün | ||
dead | ölü | ||
deaf | sağır | ||
deal | anlaşma | ||
deal | with uğraşmak | ||
dear | sevgili, değerli | ||
death | ölüm | ||
debate | tartışma | ||
debt | borç | ||
decade | on yıl | ||
decay | çürüme | ||
december | aralık | ||
decide | karar vermek | ||
decision | karar | ||
declare | bildirmek | ||
decline | reddetmek, düşüş | ||
decorate | süslemek | ||
decoration | dekorasyon | ||
decorative | dekoratif | ||
decrease | azaltmak | ||
deep | derin | ||
deeply | derinden | ||
defeat | yenilgi | ||
defence | savunma | ||
defend | savunmak | ||
define | tanımlamak | ||
definite | kesin | ||
definitely | kesinlikle | ||
definition | tanımlama | ||
degree | derece | ||
delay | gecikme | ||
deliberate | kasıtlı | ||
deliberately | kasten | ||
delicate | narin | ||
delight | zevk almak, lokum | ||
delighted | memnun olmak | ||
deliver | teslim etmek | ||
delivery | teslimat | ||
demand | talep | ||
demonstrate | göstermek | ||
dentist | diş hekimi | ||
deny | reddetmek | ||
department | departman | ||
departure | kalkış | ||
depend | on bağlıdır | ||
deposit | yatırmak, depozito | ||
depress | bastırmak | ||
depressing | iç karartıcı | ||
depressed | bunalımlı | ||
depth | derinlik | ||
derive | türetmek | ||
describe | tanımlamak | ||
description | tanım | ||
desert | çöl | ||
deserted | ıssız | ||
deserve | hak etmek | ||
design | tasarlamak, tasarım | ||
desire | arzulamak, arzu | ||
desk | çalışma masası | ||
desperate | umutsuz | ||
desperately | umutsuzca | ||
despite | rağmen | ||
destroy | yıkmak | ||
destruction | imha | ||
detail | detay | ||
detailed | detaylı | ||
determination | belirleme | ||
determine | belirlemek | ||
determined | belirlenen | ||
develop | geliştirmek | ||
development | geliştirme | ||
device | cihaz | ||
devote | adamak | ||
devoted | sadık | ||
diagram | diyagram, şema | ||
diamond | elmas | ||
diary | günlük | ||
dictionary | sözlük | ||
die | ölmek | ||
dying | ölen | ||
diet | diyet | ||
difference | fark | ||
different | farklı | ||
differently | farklı olarak | ||
difficult | zor | ||
difficulty | zorluk | ||
dig | kazmak | ||
dinner | akşam yemeği | ||
direct | direkt | ||
directly | doğrudan doğruya | ||
direction | yön | ||
director | yönetmen | ||
dirt | kir | ||
dirty | kirli | ||
disabled | engelli | ||
disadvantage | dezavantaj | ||
disagree | katılmamak | ||
disagreement | anlaşmazlık | ||
disappear | kaybolmak | ||
disappoint | hayal kırıklığına uğramak | ||
disappointing | hayal kırıklığı | ||
disappointed | hayal kırıklığına uğramış | ||
disappointment | hayal kırıklığı | ||
disapproval | onaylamama | ||
disapprove | reddetme | ||
disapproving | onaylamamak | ||
disaster | felaket | ||
disc | disk | ||
discipline | disiplin | ||
discount | indirim | ||
discover | keşfetmek | ||
discovery | keşif | ||
discuss | tartışmak | ||
discussion | tartışma | ||
disease | hastalık | ||
disgust | iğrenme | ||
disgusting | iğrenç | ||
disgusted | bıkkın | ||
dish | tabak, yemek | ||
dishonest | sahtekar | ||
dishonestly | namussuzca | ||
disk | disk | ||
dislike | beğenmeme | ||
dismiss | reddetmek | ||
display | göstermek, ekran, görüntü | ||
dissolve | eritmek | ||
distance | mesafe | ||
distinguish | ayırmak | ||
distribute | dağıtmak | ||
distribution | dağıtım | ||
district | ilçe | ||
disturb | rahatsız etmek | ||
disturbing | rahatsız edici | ||
divide | bölmek | ||
division | bölünme | ||
divorce | boşanmak | ||
divorced | boşanmış | ||
doctor | doktor, hekim | ||
document | belge, doküman | ||
dog | köpek | ||
dollar | dolar | ||
domestic | yerli, iç | ||
dominate | hükmetmek | ||
door | kapı | ||
dot | nokta, benek | ||
double | çift | ||
doubt | şüphe | ||
down | aşağı, aşağı DOĞRU | ||
downstairs | alt katta, alt kat | ||
downwards | aşağıya, aşağıya DOĞRU | ||
downward | azalan | ||
dozen | düzine | ||
draft | taslak | ||
drag | sürüklemek | ||
drama | dram | ||
dramatic | dramatik, çarpıcı | ||
dramatically | dramatik | ||
draw | çizmek, çekmek | ||
drawing | çizim | ||
drawer | çekmece | ||
dream | hayal kurmak, rüya | ||
dress | giydirmek, elbise | ||
dressed | giyinmiş | ||
drink | içmek, içki | ||
drive | sürmek | ||
driving | sürme | ||
driver | sürücü | ||
drop | düşürmek, damla | ||
drug | ilaç, uyuşturucu | ||
drugstore | eczane | ||
drum | davul | ||
drunk | sarhoş | ||
dry | kuru | ||
due | gereken | ||
due | to nedeniyle | ||
dull | donuk, sıkıcı | ||
dump | boşaltmak, çöplük | ||
during | sırasında | ||
dust | toz | ||
duty | görev | ||
dvd | dvd |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
each | her | ||
each | other herbiri | ||
ear | kulak | ||
early | erken | ||
earn | kazanmak | ||
earth | toprak, yeryüzü | ||
ease | kolaylaştırmak | ||
east | doğu | ||
eastern | doğu | ||
easy | kolay | ||
easily | kolayca | ||
eat | yemek | ||
economic | ekonomik | ||
economy | ekonomi | ||
edge | kenar | ||
edition | baskı | ||
editor | editör, yayımcı | ||
educate | eğitmek | ||
educated | eğitimli | ||
education | eğitim | ||
effect | etki | ||
effective | etkili | ||
effectively | etkili bir şekilde | ||
efficient | verimli | ||
efficiently | verimli biçimde | ||
effort | çaba | ||
eg | örnek | ||
egg | yumurta | ||
either | her ikisi | ||
elbow | dirsek | ||
elderly | yaşlı | ||
elect | seçmek | ||
election | seçim | ||
electric | elektrik | ||
electrical | elektikli | ||
electricity | elektrik | ||
electronic | elektronik | ||
elegant | zarif | ||
element | eleman, öğe | ||
elevator | asansör | ||
else | başka | ||
elsewhere | başka yerde | ||
e posta | |||
embarrass | utandırmak | ||
embarrassing | utandırıcı | ||
embarrassed | mahçup | ||
embarrassment | utanma | ||
emerge | çıkmak | ||
emergency | acil durum | ||
emotion | duygu | ||
emotional | duygusal | ||
emotionally | duygusal yönden | ||
emphasis | vurgu | ||
emphasize | vurgulamak | ||
empire | imparatorluk | ||
employ | kullanmak, çalıştırmak | ||
employee | işçi | ||
employer | işveren | ||
employment | iş | ||
empty | boşaltmak, boş | ||
enable | etkinleştirmek | ||
encounter | karşılaşmak, karşılaşma | ||
encourage | teşvik etmek, cesaretlendirmek | ||
encouragement | teşvik | ||
end | son | ||
ending | bitirme, son | ||
enemy | düşman | ||
energy | enerji, güç | ||
engage | tutmak | ||
engaged | nişanlı | ||
engine | motor, makine | ||
engineer | mühendis | ||
engineering | mühendislik | ||
enjoy | zevk almak | ||
enjoyable | eğlenceli | ||
enjoyment | hoşlanma | ||
enormous | kocaman, büyük | ||
enough | yeterli | ||
enquiry | soruşturma | ||
ensure | sağlamak | ||
enter | girmek | ||
entertain | eğlendirmek | ||
entertaining | eğlenceli | ||
entertainer | şovmen | ||
entertainment | eğlence | ||
enthusiasm | coşku, heyecan | ||
enthusiastic | hevesli | ||
entire | tüm, hepsi | ||
entirely | tamamen, tümüyle | ||
entitle | adlandırmak | ||
entrance | giriş, hol, antre | ||
entry | giriş, girdi, kayıt | ||
envelope | zarf, mektup | ||
environment | çevre | ||
environmental | çevresel | ||
equal | eşit | ||
equally | eşit olarak | ||
equipment | ekipman | ||
equivalent | karşılık, eşdeğer | ||
error | hata | ||
escape | kaçış | ||
especially | özellikle | ||
essay | makale | ||
essential | esas özellik, gerekli | ||
essentially | esasen | ||
establish | kurmak | ||
estate | arazi, mülk | ||
estimate | tahmin | ||
etc | ve benzeri, v.b | ||
euro | euro | ||
even | hatta, bile | ||
evening | akşam | ||
event | olay | ||
eventually | sonunda | ||
ever | hiç | ||
every | her | ||
everyone | herkes | ||
everything | her şey | ||
everywhere | her yer | ||
evidence | kanıt, delil | ||
evil | kötülük, kötü | ||
ex | eski | ||
exact | tam | ||
exactly | tam olarak | ||
exaggerate | abartmak | ||
exaggerated | abartılı | ||
exam | sınav | ||
examination | sınav | ||
examine | incelemek | ||
example | örnek | ||
excellent | mükemmel | ||
except | dışında, hariç | ||
exception | istisna | ||
exchange | değiştirmek, takas | ||
excite | heyecanlandırmak | ||
exciting | heyecan verici | ||
excited | heyecanlı | ||
excitement | heyecan | ||
exclude | dışlamak | ||
excluding | hariç | ||
excuse | maruz görmek, bahane | ||
executive | yönetici, yönetim | ||
exercise | egzersiz | ||
exhibit | sergilemek | ||
exhibition | sergi | ||
exist | mevcut | ||
existence | varoluş | ||
exit | çıkış | ||
expand | genişletmek | ||
expect | beklemek | ||
expected | beklenen | ||
expectation | beklenti | ||
expense | gider | ||
expensive | pahalı | ||
experience | deneyim | ||
experienced | deneyimli | ||
experiment | deney | ||
expert | uzman | ||
explain | açıklamak | ||
explanation | açıklama | ||
explode | patlamak | ||
explore | keşfetmek | ||
explosion | patlama | ||
export | ihraç etmek | ||
expose | ortaya çıkarmak | ||
express | hızlı | ||
expression | ifade | ||
extend | genişletmek | ||
extension | uzantı | ||
extensive | yaygın, geniş | ||
extent | kapsam | ||
extra | ilave | ||
extraordinary | olağanüstü | ||
extreme | aşırı | ||
extremely | son derece | ||
eye | göz |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
face | yüz | ||
facility | tesis | ||
fact | gerçek | ||
factor | faktör | ||
factory | fabrika | ||
fail | başarısız | ||
failure | başarısızlık | ||
faint | soluk | ||
faintly | zayıf olarak | ||
fair | adil | ||
fairly | oldukça, dürüstçe | ||
faith | inanç | ||
faithful | sadık | ||
faithfully | içtenlikle | ||
fall | düşmek | ||
fall | over düşmek | ||
false | yanlış | ||
fame | şöhret | ||
familiar | tanıdık, benzer | ||
family | aile | ||
famous | ünlü | ||
fan | fan, yelpaze | ||
fancy | süslü | ||
far | uzak | ||
further | ileri, ilerideki, ayrıca | ||
farm | çiftlik | ||
farming | tarım | ||
farmer | çiftçi | ||
farthest | en uzak | ||
farther | öteye, daha uzağa | ||
fashion | moda | ||
fashionable | şık | ||
fast | hızlı | ||
fasten | tutturmak | ||
fat | yağ, şişman | ||
father | baba | ||
faucet | musluk | ||
fault | hata | ||
favour | iyilik | ||
favourite | favori | ||
fear | korku | ||
feather | tüy | ||
feature | özellik | ||
february | şubat | ||
federal | federal | ||
fee | ücret | ||
feed | beslemek | ||
feel | hissetmek | ||
feeling | duygu | ||
fellow | adam, dost | ||
female | kadın | ||
fence | çit | ||
festival | festival | ||
fetch | almak, getirmek | ||
fever | ateş | ||
few | az | ||
field | alan | ||
fight | kavga, dövüş | ||
fighting | kavga, dövüş | ||
figure | şekil | ||
file | dosya | ||
fill | doldurmak | ||
film | film | ||
final | son | ||
finally | nihayet, sonunda | ||
finance | finans, maliye | ||
financial | finansal, mali | ||
find | bulmak | ||
find out | bulmak, bulup çıkarmak | ||
fine | ince, iyi, güzel | ||
finely | ince | ||
finger | parmak | ||
finish | bitirmek, bitiş | ||
finished | bitmiş | ||
fire | yakmak, ateş, yangın | ||
firm | firma | ||
firmly | sıkıca | ||
first | ilk, birinci | ||
fish | balık | ||
fishing | balık tutma | ||
fit | uygun | ||
fix | düzeltmek | ||
fixed | sabit | ||
flag | bayrak | ||
flame | alev | ||
flash | parlama, flaş | ||
flat | düz | ||
flavour | lezzet | ||
flight | uçuş | ||
float | yüzmek, yüzdürmek | ||
flood | sel | ||
floor | zemin, kat | ||
flour | un | ||
flow | akış | ||
flower | çiçek | ||
flu | grip | ||
fly | uçmak, sinek | ||
flying | uçuş, uçan | ||
focus | odaklanmak, odak | ||
fold | katlamak, kat | ||
folding | katlanır | ||
follow | takip etmek, izlemek | ||
following | izleme, sonraki, ardından | ||
food | gıda, yiyecek | ||
foot | ayak | ||
football | futbol | ||
for | için | ||
force | kuvvet, güç | ||
forecast | tahmin | ||
foreign | yabancı | ||
forest | orman | ||
forever | sonsuza dek | ||
forget | unutmak | ||
forgive | affetmek | ||
fork | çatal | ||
form | oluşturmak, kurmak, | ||
form, | biçim | ||
formal | resmi, biçimsel | ||
formally | resmen, biçimsel olarak | ||
former | eski, önceki | ||
formerly | eskiden, önceden | ||
formula | formül | ||
fortune | servet | ||
forwards | ileriye | ||
forward | ileri | ||
found | kurmak, dayandırmak | ||
foundation | vakıf | ||
frame | çerçeve | ||
free | ücretsiz, özgür, serbest | ||
freely | serbestçe | ||
freedom | özgürlük | ||
freeze | dondurmak, donmak | ||
frozen | donmuş, dondurulmuş | ||
frequent | sık | ||
frequently | sık sık | ||
fresh | taze, yeni | ||
freshly | taze taze | ||
friday | cuma | ||
fridge | buzdolabı | ||
friend | arkadaş, dost | ||
friendly | samimi, arkadaş canlısı | ||
friendship | dostluk, arkadaşlık | ||
frighten | korkutmak | ||
frightening | korkutucu | ||
frightened | korkmuş | ||
from | itibaren, den, dan | ||
front | ön, cephe | ||
fruit | meyve | ||
fry | kızartma | ||
fuel | yakıt | ||
full | tam, dolu | ||
fully | tam, tamamen, tam olarak | ||
fun | eğlence | ||
function | işlev, fonksiyon | ||
fund | fon, sermaye | ||
fundamental | temel, ana | ||
funeral | cenaze, cenaze töreni | ||
funny | komik, eğlenceli | ||
fur | kürk | ||
furniture | mobilya, eşya | ||
further | ayrıca, daha fazla | ||
furthest | en uzak, en fazla | ||
far | uzak, uzakta | ||
future | gelecek |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
gram | gram | ||
gain | kazanç | ||
gallon | galon | ||
gamble | kumar | ||
gambling | kumar | ||
game | oyun, maç | ||
gap | boşluk, fark | ||
garage | garaj | ||
garbage | çöp | ||
garden | bahçe | ||
gas | gaz | ||
gasoline | benzin | ||
gate | kapı, geçit | ||
gather | toplamak, toplanmak | ||
gear | vites, dişli | ||
general | genel, umumi | ||
generally | genellikle, genel olarak | ||
generate | oluşturmak, üretmek | ||
generation | nesil, kuşak | ||
generous | cömert | ||
generously | bol bol | ||
gentle | nazik, yumuşak | ||
gently | nazikçe, kibarca | ||
gentleman | beyefendi, centilmen | ||
genuine | hakiki, gerçek | ||
genuinely | gerçekten | ||
geography | coğrafya | ||
get | almak, edinmek | ||
get | on binmek, bin | ||
get | off inmek, in | ||
giant | dev, kocaman | ||
gift | hediye, armağan | ||
girl | kız | ||
girlfriend | kız arkadaş, sevgili | ||
give | vermek | ||
give | away bağışlamak, vermek | ||
give | out bildirmek, yaymak, duyurmak | ||
give | up pes etmek, bırakmak | ||
glad | memnun | ||
glass | cam, bardak | ||
glasses | gözlük | ||
global | global, dünya çapında | ||
glove | eldiven | ||
glue | tutkal, yapıştırıcı, zamk | ||
gram | gram | ||
go | gitmek | ||
go | up yukarı git, yukarı gitmek be | ||
going | to gidiyor olmak | ||
goal | hedef | ||
god | tanrı, Allah | ||
gold | altın | ||
good | iyi, güzel | ||
good | at herhangi bir konuda iyi olmak | ||
good | for için iyi | ||
goodbye | elveda, hoşça kal | ||
goods | mal, eşya | ||
govern | yönetmek | ||
government | yönetim, hükümet | ||
governor | vali, yönetici | ||
grab | kapmak, yakalamak | ||
grade | derece, sınıf | ||
gradual | kademeli | ||
gradually | kademeli olarak | ||
grain | tahıl | ||
gram | gram | ||
grammar | dil bilgisi | ||
grand | büyük | ||
grandchild | torun | ||
granddaughter | kız torun | ||
grandfather | büyük baba, dede | ||
grandmother | büyük anne, nine | ||
grandparent | büyük baba ve büyük anne | ||
grandson | erkek torun | ||
grant | vermek, hibe | ||
grass | çim, ot | ||
grateful | minnettar | ||
grave | mezar | ||
gray | gri | ||
great | harika, büyük | ||
greatly | büyük ölçüde | ||
green | yeşil | ||
grey | gri | ||
grocery | bakkal | ||
groceries | bakkaliye | ||
ground | zemin | ||
group | grup | ||
grow | büyümek | ||
grow | up büyümek | ||
growth | büyüme | ||
guarantee | garanti etmek, garanti | ||
guard | korumak, koruma, bekçi | ||
guess | tahmin etmek, tahmin | ||
guest | misafir | ||
guide | yol göstermek, kılavuz, rehber | ||
guilty | suçlu | ||
gun | silah | ||
guy | adam |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
habit | alışkanlık | ||
hair | saç | ||
hairdresser | berber, kuaför | ||
half | yarı, yarım | ||
hall | salon | ||
hammer | çekiç | ||
hand | vermek, el | ||
handle | işlemek, sap | ||
hang | asmak | ||
happen | olmak | ||
happiness | mutluluk | ||
happy | mutlu | ||
happily | mutlu bir şekilde | ||
hard | sert, zor | ||
hardly | zorlukla | ||
harm | zarar vermek, zarar | ||
harmful | zararlı | ||
harmless | zararsız | ||
hat | şapka | ||
hate | nefret etmek, nefret | ||
hatred | kin | ||
have | olmak, sahip olmak | ||
he | o | ||
head | kafa, baş | ||
headache | baş ağrısı | ||
heal | iyileşmek | ||
health | sağlık | ||
healthy | sağlıklı | ||
hear | duymak | ||
hearing | duyma | ||
heart | kalp | ||
heat | ısıtmak, sıcaklık | ||
heating | ısıtma | ||
heaven | cennet | ||
heavy | ağır | ||
heavily | ağır şekilde | ||
heel | topuk | ||
height | yükseklik | ||
hell | cehennem | ||
hello | merhaba | ||
help | yardım etmek, yardım | ||
helpful | faydalı | ||
hence | bundan dolayı | ||
her | onun | ||
hers | onunki | ||
here | işte, burada | ||
hero | kahraman | ||
herself | kendini, kendine | ||
hesitate | tereddüt | ||
hi | merhaba, selam | ||
hide | gizlenmek | ||
high | yükseğe, yüksek | ||
highly | büyük ölçüde | ||
highlight | vurgulamak | ||
highway | otoyol | ||
hill | tepe | ||
him | onu, ona | ||
himself | kendisi, kendine | ||
hip | kalça | ||
hire | kiralamak, işe almak | ||
his | onun, onunki | ||
historical | tarihi, tarihsel | ||
history | tarih | ||
hit | vurmak, isabet | ||
hobby | hobi | ||
hold | tutmak, ambar | ||
hole | delik | ||
holiday | tatil | ||
hollow | çukur | ||
holy | kutsal | ||
home | ev | ||
homework | ev ödevi | ||
honest | dürüst | ||
honestly | dürüstçe | ||
honour | onur | ||
hook | kanca | ||
hope | ummak, umut | ||
horizontal | yatay | ||
horn | boynuz | ||
horror | korku | ||
horse | at | ||
hospital | hastane | ||
host | ev sahipliği yapmak, ev sahibi | ||
hot | sıcak, acı | ||
hotel | otel | ||
hour | saat | ||
house | ev | ||
housing | konut | ||
household | ev halkı | ||
how | nasıl | ||
however | her halükarda, ancak, halbuki | ||
huge | kocaman | ||
human | insan | ||
humorous | nükteli, komik | ||
humour | mizah | ||
hungry | aç | ||
hunt | avlamak | ||
hunting | avcılık | ||
hurry | acele etmek, acele | ||
hurt | incitmek, zarar vermek | ||
husband | koca, eş |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
I | ben | ||
ice | buz | ||
ice | cream dondurma | ||
idea | fikir ideal en iyi | ||
ideally | en iyi şekilde | ||
identify | tanımlamak | ||
identity | kimlik | ||
if | eğer, ise | ||
ignore | aldırmamak, yoksaymak | ||
ill | hasta | ||
illegal | yasadışı | ||
illegally | yasadışı olarak | ||
illness | hastalık | ||
illustrate | tasvir etmek | ||
image | imge, görüntü | ||
imaginary | hayali | ||
imagination | hayal gücü | ||
imagine | hayal etmek | ||
immediate | hemen, derhal | ||
immediately | hemen, derhal | ||
immortal | ölümsüz | ||
impact | etki | ||
impatient | sabırsız | ||
impatiently | sabırsızlıkla | ||
implication | içerme | ||
imply | ima etmek | ||
import | ithalat, ithal etmek | ||
importance | önem, ehemmiyet | ||
important | önemli | ||
importantly | önemlisi | ||
impose | yüklemek, | ||
empoze | etmek | ||
impossible | imkansız | ||
impress | etkilemek | ||
impressed | etkilenmiş | ||
impression | izlenim | ||
impressive | etkileyici | ||
improve | geliştirmek | ||
improvement | gelişim | ||
in | içinde, dahil | ||
inability | yetersizlik | ||
inch | inç | ||
incident | olay | ||
include | dahil etmek | ||
including | dahil olan | ||
income | gelir | ||
increase | artırmak | ||
increasingly | giderek artan | ||
indeed | aslında | ||
independence | bağımsızlık | ||
independent | bağımsız | ||
independently | bağımsız olarak | ||
index | fihrist | ||
indicate | belirtmek | ||
indication | belirti, gösterge | ||
indirect | dolaylı | ||
indirectly | dolaylı olarak | ||
individual | bireysel | ||
indoors | içeriye | ||
indoor | kapalı, dahili | ||
industrial | endüstriyel | ||
industry | endüstri | ||
inevitable | kaçınılmaz | ||
inevitably | kaçınılmaz | ||
infect | bulaştırmak | ||
infected | enfekte | ||
infection | enfeksiyon | ||
infectious | bulaşıcı | ||
influence | etkilemek, etki | ||
inform | bilgi vermek | ||
informal | resmi olmayan, gayriresmi | ||
information | bilgi | ||
ingredient | içerik | ||
initial | ilk | ||
initially | başlangıçta, ilk olarak | ||
initiative | girişim | ||
injure | yaralamak | ||
injured | yaralı | ||
injury | hasar | ||
ink | mürekkep | ||
inner | iç, dahili | ||
innocent | masum, suçsuz | ||
inquiry | soruşturma | ||
insect | böcek, haşere | ||
insert | eklemek, girmek | ||
inside | içinde, iç, içeride | ||
insist | ısrar etmek, dayatmak | ||
install | kurmak, yerleştirmek | ||
instance | örnek | ||
instead | yerine | ||
instead | of yerine | ||
institute | enstitü | ||
institution | kurum, kuruluş | ||
instruction | talimat | ||
instrument | müzik aleti, enstrüman | ||
insult | hakaret, aşağılama | ||
insulting | aşağılayıcı | ||
insurance | sigorta | ||
intelligence | zeka, istihbarat | ||
intelligent | akıllı | ||
intend | niyet etmek | ||
intended | istenilen | ||
intention | niyet | ||
interest | ilgisini çekmek, ilgi, faiz | ||
interesting | ilginç, ilgi çekici | ||
interested | ilgili, meraklı | ||
interior | iç, dahili | ||
internal | iç, dahili | ||
international | uluslararası | ||
Internet | internet, genel ağ | ||
interpret | yorumlamak | ||
interpretation | yorumlama | ||
interrupt | kesmek, yarıda kesmek | ||
interruption | kesinti, ara | ||
interval | aralık, ara | ||
interview | görüşmek, görüşme, mülakat, röportaj | ||
into | içine | ||
introduce | takdim etmek, tanıştırmak | ||
introduction | giriş, başlangıç | ||
invent | icat etmek | ||
invention | buluş | ||
invest | yatırım yapmak, yatırmak | ||
investigate | araştırmak, incelemek | ||
investigation | soruşturma | ||
investment | yatırım | ||
invitation | davet, davetiye | ||
invite | davet etmek | ||
involve | dahil, kapsamak | ||
involved | in dahil | ||
involvement | ilgi | ||
iron | ütülemek, demir | ||
irritate | kızdırmak | ||
irritating | rahatsız edici | ||
irritated | tedirgin | ||
island | ada | ||
issue | ihraç, sorun | ||
it | o | ||
its | onun | ||
item | madde | ||
itself | kendisi |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
jacket | ceket | ||
jam | reçel | ||
January | Ocak | ||
jealous | kıskanç | ||
jeans | kot | ||
jelly | jöle | ||
jewellery | mücevher | ||
job | iş | ||
join | katılmak | ||
joint | eklem, ortak, müşterek | ||
jointly | ortaklaşa | ||
joke | şaka | ||
journalist | gazeteci | ||
journey | seyahat | ||
joy | sevinç | ||
judge | yargılamak, hakim, yargıç | ||
judgement | hüküm, karar | ||
juice | meyve suyu | ||
July | Temmuz | ||
jump | atlamak, sıçramak, atlama | ||
June | Haziran | ||
junior | genç, küçük | ||
just | sadece | ||
justice | adalet | ||
justify | haklı çıkarmak, düzeltmek | ||
justified | haklı |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
keen | keskin | ||
keen | on istekli, meraklı | ||
keep | tutmak, korumak | ||
key | anahtar, kilitlemek | ||
keyboard | tuş takımı, klavye | ||
kick | tekmelemek, tekme | ||
kid | çocuk, ufaklık | ||
kill | öldürmek | ||
killing | öldürme, ölüm | ||
kilogram | kilogram | ||
kilometre | kilometre | ||
kind | tür, nazik | ||
kindly | nazikçe, lütfen | ||
kindness | iyilik, nezaket | ||
king | kral | ||
kiss | öpmek, öpücük | ||
kitchen | mutfak | ||
knee | diz | ||
knife | bıçak | ||
knit | örmek, örgü örmek | ||
knitted | örgü, dokuma | ||
knitting | örme, örgü | ||
knock | vurmak, vuruş | ||
knot | düğüm, budak | ||
know | bilmek | ||
known well | tanınmış, iyi bilinen | ||
knowledge | bilgi, malumat |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
label | etiketlemek, etiket | ||
laboratory | laboratuvar | ||
labour | emek, işgücü | ||
lack | yoksun olmak, yoksunluk, eksiklik | ||
lacking | eksik | ||
lady | kadın, hanım, leydi | ||
lake | göl | ||
lamp | lamba, ampul | ||
land | yere inmek, indirmek, arazi | ||
landscape | manzara, peyzaj | ||
lane | şerit, kulvar | ||
language | dil, lisan | ||
large | büyük, geniş | ||
largely | çok, büyük oranda | ||
last | son, en son, geçen | ||
late | geç, gecikmiş | ||
later | sonra | ||
latest | en son çıkan, en yeni | ||
latter | ikinci, ikincisi, sonraki | ||
laugh | gülmek, kahkaha | ||
launch | başlatmak | ||
law | kanun | ||
lawyer | avukat | ||
lay | koymak, yerleştirmek | ||
layer | katman | ||
lazy | tembel | ||
lead | öncülük etmek, öncülük | ||
leading | önemli | ||
leader | lider | ||
leaf | yaprak | ||
league | lig | ||
lean | eğilmek, yaslanmak | ||
learn | öğrenmek | ||
least | en az derece, en az | ||
leather | deri | ||
leave | ayrılmak | ||
leave | out dışarıda bırakmak, atlamak | ||
lecture | ders | ||
left | sola, sol | ||
leg | bacak | ||
legal | yasal | ||
legally | yasal olarak | ||
lemon | limon | ||
lend | ödünç vermek | ||
length | uzunluk | ||
less | daha az lesson ders | ||
let | izin vermek | ||
letter | mektup | ||
like | seviye | ||
library | kütüphane | ||
licence | lisans, ruhsat | ||
license | lisans, ruhsat | ||
lid | kapak | ||
lie | uzanmak, yalan | ||
life | hayat, yaşam | ||
lift | kaldırmak, asansör | ||
light | yakmak, ışık, hafif | ||
lightly | hafifçe | ||
like | beğenmek, gibi, sanki | ||
likely | muhtemelen, olası | ||
limit | sınırlamak, sınır | ||
limited | sınırlı | ||
line | hat, çizgi | ||
link | bağlamak, bağlantı | ||
lip | dudak | ||
liquid | sıvı | ||
list | listelemek, liste | ||
listen | dinlemek | ||
literature | literatür, edebiyat | ||
litre | litre | ||
little | azıcık, küçük | ||
live | canlı, yaşayan, yaşamak | ||
living | yaşayan, canlı | ||
lively | canlı, hayat dolu | ||
load | yüklemek, yük | ||
loan | borç, ödünç verme | ||
local | yerel | ||
locally | yerel olarak | ||
locate | yerleştirmek, yerini saptamak | ||
located | bulunan, yerini saptamak | ||
location | yer, konum | ||
lock | kilitlemek, kilit | ||
logic | mantık | ||
logical | mantıksal | ||
lonely | yalnız | ||
long | uzun zamandır, uzun | ||
look | bakmak, bakış | ||
look | after ilgilenmek | ||
look | at bakmak, gözden geçirmek | ||
look | for aramak, bulmaya çalışmak | ||
look | forward to sabırsızlanmak, can atmak | ||
loose | gevşek, serbest, bol | ||
loosely | gevşek | ||
lord | kral, lord | ||
lorry | kamyon | ||
lose | kaybetmek, kaçırmak | ||
lost | kayıp, kaybolmuş | ||
loss | kayıp, zarar | ||
lot | çok, bir sürü | ||
loud | yüksek sesle, gürültülü | ||
loudly | gürültüyle | ||
love | sevmek, aşk | ||
lovely | güzel, hoş | ||
lover | sevgili | ||
low | alçak, düşük | ||
loyal | sadık, vefalı | ||
luck | şans lucky şanslı | ||
luggage | bagaj | ||
lump | yumru, şişlik | ||
lunch | öğle yemeği | ||
lung | akciğer |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
machine | makine | ||
machinery | makinalar, mekanizme | ||
mad | deli, kızgın | ||
magazine | dergi, şarjör | ||
magic | büyü, sihirli | ||
postalamak, posta | |||
main | ana, başlıca, esas | ||
mainly | başlıca, ağırlıklı olarak | ||
maintain | sürdürmek, korumak | ||
major | büyük, önemli | ||
majority | çoğunluk | ||
make | yapmak, kazanç | ||
make | up uydurmak | ||
make | up makyaj | ||
male | erkek | ||
mall | alışveriş merkezi | ||
man | adam, insan | ||
manage | yönetmek | ||
management | yönetim | ||
manager | yönetici, müdür | ||
manner | tavır, tarz | ||
manufacture | üretmek, üretim | ||
manufacturing | imalat | ||
manufacturer | imalatçı, üretici firma | ||
many | çok, bir hayli | ||
map | harita | ||
March | Mart | ||
march | marş, yürüyüş yaptırmak | ||
mark | işaretlemek, iz | ||
market | piyasa, pazar, market | ||
marketing | pazarlama | ||
marriage | evlilik | ||
marry | evlenmek | ||
married | evli | ||
mass | kitle, küme | ||
massive | iri, ağır | ||
master | usta, efendi | ||
match | karşılaştırmak, eşlemek | ||
matching | eşleştirme | ||
mate | eşlemek, eş, arkadaş | ||
material | malzeme, maddi | ||
mathematics | matematik | ||
matter | önemli, madde | ||
maximum | azami, en fazla | ||
may | olası, mümkün | ||
May | Mayıs | ||
maybe | olabilir, belki | ||
mayor | belediye başkanı | ||
me | ben, bana, beni | ||
meal | yemek, öğün | ||
mean | kastetmek | ||
meaning | anlam, kasıt | ||
means | araç, vesile, anlamına gelmek | ||
meanwhile | bu arada, o esnada | ||
measure | ölçmek, ölçü | ||
measurement | ölçüm, ölçme | ||
meat | et | ||
media | medya, basın | ||
medical | tıbbi | ||
medicine | tıp, ilaç | ||
medium | orta, ortalama | ||
meet | karşılamak, tanışmak | ||
meeting | toplantı, buluşma | ||
melt | eritmek, erimek | ||
member | üye | ||
membership | üyelik, üyeler | ||
memory | bellek, hafıza, anı | ||
mental | zihinsel, ruhsal | ||
mentally | zihinsel olarak | ||
mention | anma, bahsetmek | ||
menu | tarife, yemek listesi | ||
menü | mere katkısız, sade | ||
merely | sadece, yalnız | ||
mess | karışıklık, dağınıklık, pislik | ||
message | mesaj | ||
metal | maden, metal | ||
method | usul, yöntem, metot | ||
metre | metre | ||
mid | orta | ||
midday | öğlen, öğle vakti | ||
middle | orta, ortadaki | ||
midnight | gece yarısı | ||
might | belki, olası | ||
mild | hafif, yumuşak | ||
mile | mil | ||
military | askeri | ||
milk | süt | ||
milligram | miligram | ||
millimetre | milimetre | ||
mind | aldırmak, akıl, zihin | ||
mine | mayın, benim, benimki | ||
mineral | mineral, maden, madeni | ||
minimum | asgari, en az, en düşük | ||
minister | bakan | ||
ministry | bakanlık | ||
minor | küçük, ikincil | ||
minority | azınlık | ||
minute | dakika | ||
mirror | ayna | ||
miss | kaçırmak | ||
missing | eksik, kayıp | ||
mistake | YANLIŞ yapmak, hata | ||
mistaken | yanlış, hatalı | ||
mix | karıştırmak, karışım | ||
mixed | karışık, karma | ||
mixture | karışım | ||
mobile | seyyar, hareketli | ||
mobil | mobile | ||
phone | cep telefonu | ||
model | numune, örnek olan | ||
model | modern modern, çağdaş | ||
mom | anne, ana | ||
moment | an | ||
Monday | Pazartesi | ||
money | para | ||
monitor | izlemek, ekran | ||
month | ay | ||
mood | ruh hali | ||
moon | ay, kamer | ||
moral | manevi, ahlaki | ||
morally | manevi olarak, ahlaken | ||
more | daha, daha fazla | ||
moreover | dahası, üstelik | ||
morning | sabah | ||
most | en, çoğu, en çok | ||
mostly | çoğunlukla | ||
mother | anne | ||
motion | hareket | ||
motor | motor | ||
motorcycle | motorsiklet | ||
mount | çıkmak, binmek, dağ | ||
mountain | dağ | ||
mouse | fare | ||
mouth | ağız | ||
move | hareket etmek, hareket | ||
moving | hareketli, hareket eden | ||
movement | hareket | ||
movie | film | ||
movie | theater sinema | ||
Mr | bay, bey, beyefendi | ||
Mrs | hanım, bayan, hanımefendi | ||
Ms | hanım, bayan, hanımefendi | ||
much | çok, fazla | ||
mud | çamur | ||
multiply | çarpmak, çarpma işlemi | ||
murder | öldürmek, cinayet | ||
muscle | kas | ||
museum | müze | ||
music | müzik | ||
musical | müzikli, müzikal | ||
musician | müzisyen | ||
must | meli malı (şart) | ||
my | benim | ||
myself | kendim, ben | ||
mysterious | gizemli, esrarengiz | ||
mystery | gizem, sır |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
nail | tırnak | ||
naked | çıplak | ||
name | isim vermek, isim | ||
narrow | dar | ||
nation | ulus, millet | ||
national | milli, ulusal | ||
natural | doğal, tabii | ||
naturally | doğal olarak | ||
nature | tabiat, doğa | ||
navy | donanma, deniz filosu | ||
near | yakın | ||
nearby | yakında | ||
nearly | neredeyse, hemen hemen | ||
neat | temiz, zarif | ||
neatly | temiz, temizce | ||
necessary | gerekli | ||
necessarily | zorunlu olarak | ||
neck | boyun | ||
need | gerekmek, gerekli, ihtiyaç | ||
needle | iğne, ibre | ||
negative | olumsuz | ||
negatif | neighbour komşu | ||
neighbourhood | komşuluk, semt, çevre, muhit | ||
neither | hiçbiri, ikisi de değil | ||
nephew | erkek yeğen | ||
nerve | sinir | ||
nervous | sinirli, gergin | ||
nervously | sinirli olarak, gergin biçimde | ||
nest | yuvaya yerleşmek, yuva | ||
net | ağ, file | ||
network | ağ, şebeke | ||
never | asla, hiçbir zaman | ||
nevertheless | yine de, buna rağmen | ||
new | yeni | ||
newly | yeni, yakın zamanda | ||
news | haber | ||
newspaper | gazete | ||
next | ardından, sonraki | ||
next | to bitişik, yanında | ||
nice | güzel, hoş | ||
nicely | güzelce, hoş | ||
niece | kız yeğen | ||
night | gece | ||
no | hayır | ||
nobody | kimse, hiç kimse | ||
noise | gürültü, ses | ||
noisy | gürültülü | ||
noisily | gürültüyle | ||
non | olmayan (olumsuz ön ek) | ||
none | yok, hiçbiri | ||
nonsense | saçmalık | ||
no | one kimse, hiç kimse | ||
nor | ne de | ||
normal | normal | ||
normally | normalde | ||
north | kuzeyinde, kuzey | ||
northern | kuzey | ||
nose | burun | ||
not | değil | ||
note | not etmek | ||
not | nothing hiç, hiçbir şey | ||
notice | bildirmek, ihtar, uyarı | ||
take | notice of dikkate almak | ||
noticeable | göze çarpan, farkedilebilir | ||
novel | roman | ||
November | Kasım | ||
now | şimdi, hemen | ||
nowhere | hiçbir yerde | ||
nuclear | nükleer, atom | ||
number | numara, sayı | ||
nurse | hemşire | ||
nut | ceviz |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
obey | itaat etmek, uymak | ||
object | itiraz etmek, nesne | ||
objective | objektif, nesnel | ||
observation | gözlem | ||
observe | gözlemek | ||
obtain | elde etmek | ||
obvious | açık, apaçık | ||
obviously | belli ki, apaçık | ||
occasion | fırsat, durum | ||
occasionally | bazen, ara sıra | ||
occupy | işgal etmek | ||
occupied | meşgul, dolu | ||
occur | oluşmak, meydana gelmek | ||
ocean | okyanus | ||
o’clock | saat | ||
October | Ekim | ||
odd | tuhaf, tek | ||
oddly | tuhaf bir şekilde | ||
of | yüzünden, nin, den | ||
off | kapalı | ||
offence | saldırı, suç | ||
offend | gücendirmek, kırmak | ||
offensive | saldırgan, kötü | ||
offer | teklif etmek, teklif | ||
office | ofis, büro | ||
officer | memur | ||
official | resmi | ||
officially | resmen, resmi olarak | ||
often | sık sık, sıklıkla | ||
oil | yağ, petrol, gaz | ||
OK | tamam | ||
old | eski, yaşlı | ||
old | fashioned eski moda, modası geçmiş | ||
on | üstünde, üzerinde | ||
once | bir kere, bir zamanlar, hemen | ||
one | bir | ||
one | another bir başka, birbirine | ||
onion | soğan | ||
only | sadece, tek | ||
onto | üstüne, üzerine | ||
open | açmak, açık | ||
openly | açıkça | ||
opening | açılış | ||
operate | çalıştırmak, işletmek | ||
operation | işlem, operasyon | ||
opinion | görüş, fikir | ||
opponent | rakip, karşı taraf | ||
opportunity | fırsat | ||
oppose | karşı çıkmak | ||
opposing | karşı, karşılıklı | ||
opposed | to karşı | ||
opposite | karşı, karşısında, ters, zıt | ||
opposition | muhalefet, karşıtlık | ||
option | seçenek, opsiyon or veya, ya da | ||
orange | turuncu, portakal | ||
order | sipariş vermek, sipariş, düzen, sıra, emir | ||
ordinary | sıradan, olağan, normal | ||
organ | organ, uzuv | ||
organization | organizasyon, örgüt | ||
organize | düzenlemek, ogranize etmek | ||
organized | düzenli, örgütlü | ||
origin | köken, menşei | ||
original | özgün, orijinal | ||
originally | aslında, aslen other başka, diğer | ||
otherwise | aksi takdirde, yoksa, başka türlü | ||
ought | to meli malı (ought to walk = yürümeli) | ||
our | bizim | ||
ours | bizimki, bizimkiler | ||
ourselves | kendimiz, bizler, kendimize | ||
out | dışarı, dışarıda | ||
outdoors | açık havada, dışarıda | ||
outdoor | açık hava, dışarısı | ||
outer | dış, harici | ||
outline | özetlemek, taslak, özet | ||
output | çıktı, üretim | ||
outside | dışında, dış, dışarıda | ||
outstanding | seçkin, göze çarpan | ||
oven | fırın, ocak | ||
over | fazla, aşırı, üzerine, üzerinde | ||
overall | bir uçtan bir uca, etraflı, tam | ||
overcome | üstesinden gelmek, atlamak, halletmek | ||
owe | borçlu olmak, minnettar olmak | ||
own | sahip olmak, öz, kendisinin, kendi | ||
owner | sahip, mal sahibi |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
peni | kuruş (kısaca) | ||
pace | hız, adım, yürüyüş | ||
pack | paketlemek, paket, ambalaj | ||
package | paketlemek, paket, koli | ||
packaging | paketleme | ||
packet | paket, bohça, çıkın | ||
page | sayfa | ||
pain | ağrı, acı | ||
painful | acı verici, üzücü | ||
paint | boyamak, boya | ||
painting | boyama, resim | ||
painter | ressam, boyacı | ||
pair | çift, eş | ||
palace | saray | ||
pale | soluk, solgun | ||
pan | tava | ||
panel | panel, pano, levha | ||
pants | pantolon | ||
paper | kağıt | ||
parallel | paralel | ||
parent | ebeveyn | ||
park | park etmek, park | ||
parliament | meclis, parlamento | ||
part | parça, bölüm | ||
take | part in yeralmak, katılmak | ||
particular | özel, belirli | ||
particularly | özellikle, bilhassa | ||
partly | kısmen | ||
partner | ortak, eş | ||
partnership | ortaklık | ||
party | parti | ||
pass | geçmek, geçiş | ||
passing | geçiş, geçen, geçici | ||
passage | geçit | ||
passenger | yolcu, gezgin | ||
passport | giriş izni | ||
pasaport | past geçecek şekilde, geçmiş, geçe | ||
path | yol, patika | ||
patience | sabır | ||
patient | hasta, sabırlı | ||
pattern | model, kalıp, desen | ||
pause | duraklamak, durma | ||
pay | ödemek, ödeme | ||
payment | ödeme | ||
peace | barış, huzur | ||
peaceful | huzurlu, sakin | ||
peak | tepe, zirve | ||
pen | kalem, tükenmez kalem | ||
pence | peni, sent, kuruş | ||
pencil | kalem, kurşun kalem | ||
penny | peni, kuruş | ||
pension | emeklilik, pansiyon | ||
people | insanlar, halk | ||
pepper | biber per başına, göre | ||
percent | yüzde | ||
perfect | mükemmel | ||
perfectly | kusursuzca, mükemmel bir şekilde | ||
perform | yapmak, uygulamak | ||
performance | verim, performans | ||
performer | sanatçı, oyuncu | ||
perhaps | belki, muhtemelen | ||
period | dönem, süre, periyot | ||
permanent | kalıcı, sürekli, daimi | ||
permanently | kalıcı olarak, daimi olarak | ||
permission | izin, müsaade, ruhsat | ||
permit | izin vermek, olanak vermek | ||
person | kişi, şahıs | ||
personal | kişisel, özel | ||
personally | şahsen, bizzat | ||
personality | kişilik, karakter | ||
persuade | ikna etmek, inandırmak, kandırmak | ||
pet | evcil hayvan | ||
petrol | benzin | ||
phase | faz, aşama, evre | ||
philosophy | felsefe, dünya görüşü | ||
phone | telefon | ||
photocopy | fotokopi | ||
photograph | fotoğraflamak, fotoğrafını çekmek, fotoğraf | ||
photographer | fotoğrafçı | ||
photography | fotoğrafçılık | ||
phrase | ifade, tabir | ||
physical | fiziksel, fiziki | ||
physically | fiziksel olarak, bedenen | ||
physics | fizik | ||
piano | piyano | ||
pick | seçmek, toplamak | ||
picture | resim, görüntü | ||
piece | parça, bir parça | ||
pig | domuz | ||
pile | yığmak, istif | ||
pill | hap, ilaç | ||
pilot | pilot, kılavuz | ||
pin | tutturmak, pim, iğne | ||
pink | pembe | ||
pipe | boru, pipo, baca, düdük | ||
pitch | saha, zift, perde, eğim | ||
pity | yazık, merhamet, acıma | ||
place | yerleştirmek, yer, mekan | ||
plain | düz, sade | ||
plan | planlamak, plan, taslak | ||
planning | planlama, tasarım | ||
plane | uçak | ||
planet | gezegen | ||
plant | dikmek, ekmek, bitki, tesis, fabrika | ||
plastic | plastik, naylon | ||
plate | plaka, levha | ||
platform | platform, rampa, podyum | ||
play | oynamak, çalmak, oyun | ||
player | oyuncu | ||
pleasant | hoş, keyifli, güzel | ||
pleasantly | hoşça | ||
please | lütfen, memnun etmek | ||
pleasing | hoş, memnuniyet verici | ||
pleased | memnun, hoşnut | ||
pleasure | zevk, keyif | ||
plenty | bol, bolluk, çok | ||
plot | yerini belirlemek, arsa, parsel, plan | ||
plug | fiş, tıpa, priz | ||
plus | artı, fazlalık, fazla, ayrıca | ||
pm | öğleden sonra | ||
cep, torba, kese | |||
poem | şiir | ||
poetry | şiir, şiir sanatı | ||
point | doğrultmak, nokta, puan | ||
pointed | sivri, sivri uçlu, keskin | ||
poison | zehirlemek, zehir | ||
poisonous | zehirli, fesat | ||
pole | direk, sırık | ||
police | polis | ||
policy | politika, siyaset, poliçe, tedbir | ||
polish | Lehçe, parlatma, cilalama | ||
polite | kibar, nazik, terbiyeli | ||
politely | kibarca, nazikçe | ||
political | siyasi, politik | ||
politically | politik olarak, kurnazca | ||
politician | politikacı, devlet adamı | ||
politics | siyaset, politika | ||
pollution | kirlenme, çevre kirliliği | ||
pool | havuz, bilardo | ||
poor | yoksul, kötü, zayıf | ||
pop | popüler, pop müzik popular popüler, sevilen | ||
population | nüfus | ||
port | liman, iskele | ||
pose | poz vermek, poz, duruş | ||
position | pozisyon, konum | ||
positive | olumlu, pozitif | ||
possess | sahip olmak, hakim olmak | ||
possession | sahiplik, sahip olma, kontrol altına alma | ||
possibility | olasılık, ihtimal | ||
possible | mümkün, olası | ||
possibly | muhtemelen, belki | ||
post | postalamak, posta, ileti | ||
post | office postane | ||
pot | tencere, kap, çömlek | ||
potato | patates | ||
potential | potansiyel, olası | ||
potentially | potansiyel olarak | ||
pound | pound, sterlin, libre | ||
pour | dökmek, boşaltmak, akıtmak | ||
powder | toz, pudra, barut | ||
power | güç, enerji | ||
powerful | güçlü, kuvvetli | ||
practical | pratik, uygulamalı | ||
practically | pratikte, hemen hemen | ||
practice | uygulama, pratik | ||
practise | uygulama, pratik | ||
praise | övme, övgü | ||
prayer | namaz, dua, ibadet | ||
precise | kesin, tam, kusursuz | ||
precisely | tam, kesin olarak, kesinlikle | ||
predict | tahmin etmek | ||
prefer | tercih etmek | ||
preference | tercih | ||
pregnant | hamile | ||
premises | tesisler, mülk, arazi | ||
preparation | hazırlık | ||
prepare | hazırlamak | ||
prepared | hazırlanmış | ||
presence | mevcudiyet, varlık | ||
present | sunmak, hediye, mevcut, şimdiki | ||
presentation | sunum | ||
preserve | muhafaza etmek, korumak | ||
president | başkan, cumhurbaşkanı | ||
press | basmak, basın | ||
pressure | basınç | ||
presumably | muhtemelen | ||
pretend | numara yapmak, yapar gibi görünmek | ||
pretty | oldukça, güzel | ||
prevent | önlemek, engel olmak | ||
previous | önceki, geçmiş | ||
previously | önceden, evvelce | ||
price | fiyat | ||
pride | gurur | ||
priest | rahip, papaz, keşiş | ||
primary | birincil, temel primarily öncelikle, başlıca | ||
prime | minister başbakan | ||
prince | prens, şehzate princess prenses | ||
principle | prensip | ||
yazdırma, baskı | |||
printing | baskı, basma | ||
printer | yazıcı, matbaa | ||
prior | önce, önceki | ||
priority | öncelik | ||
prison | hapis, cezaevi | ||
prisoner | mahkum, tutsak, esir | ||
private | özel, gizli | ||
privately | özel olarak | ||
prize | ödül, ikramiye | ||
probable | muhtemel, olası | ||
probably | muhtemelen | ||
problem | sorun, problem | ||
procedure | prosedür, işlem | ||
proceed | ilerlemek, devam etmek | ||
process | süreç, işlemek | ||
produce | üretmek, yetiştirmek | ||
producer | üretici, yapımcı | ||
product | ürün | ||
production | üretim, yapım | ||
profession | meslek, iş | ||
professional | profesyonel, uzman | ||
professor | profesör profit kar, gelir | ||
program | program, yazılım | ||
programme | program, yazılım | ||
progress | ilerlemek, gelişim | ||
project | yansıtmak, tasarlamak, proje | ||
promise | söz vermek, söz | ||
promote | desteklemek, yükseltmek, terfi ettirmek | ||
promotion | promosyon, tanıtım, terfi | ||
prompt | yönlendirmek, hemen, çabuk | ||
promptly | derhal, tez | ||
pronounce | söylemek, telaffuz | ||
pronunciation | telaffuz, söyleniş | ||
proof | kanıt, ispat | ||
proper | uygun, DOĞRU | ||
properly | uygun şekilde, DOĞRU dürüst | ||
property | emlak, mülk, özellik | ||
proportion | oran, orantı | ||
proposal | teklif, öneri | ||
propose | teklif etmek, önermek | ||
prospect | olasılık, ihtimal | ||
protect | korumak, savunmak | ||
protection | koruma, korunma | ||
protest | protesto etmek, protesto, itiraz | ||
proud | gururlu, onurlu | ||
proudly | gururla, iftiharla | ||
prove | kanıtlamak, ispatlamak | ||
provide | sağlamak, temin etmek | ||
provided | sağlanan | ||
providing | şartıyla, koşuluyla | ||
pint | sıvı ölçüsü, pint | ||
pub | bar, birahane, meyhane | ||
public | kamu, halk, genel | ||
publicly | alenen | ||
publication | yayın, yayınlama | ||
publicity | tanıtım, tanıtma | ||
publish | yayınlamak, yayınla, basmak | ||
publishing | yayıncılık | ||
pull | çekmek, çekme | ||
punch | yumruklamak, yumruk | ||
punish | cezalandırmak, ceza vermek | ||
punishment | ceza, cezalandırma | ||
pupil | öğrenci, stajyer, göz bebeği | ||
purchase | satın almak, satın alma, alım | ||
pure | saf, temiz | ||
purely | sadece, yalnızca | ||
purple | mor, morumsu | ||
purpose | amaç, kasıt | ||
pursue | takip etmek, sürdürmek | ||
push | itmek, zorlamak, itme | ||
put | koymak, yerleştirmek | ||
put | on giymek, takınmak, abartmak | ||
put out | söndürmek, sönmüş, çıkarmak |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
qualification | nitelik, yeterlik, vasıf | ||
qualify | nitelemek, yeterlik kazanmak | ||
qualified | nitelikli, kaliteli, yetkili | ||
quality | kalite, nitelik | ||
quantity | miktar, nicelik | ||
quarter | çeyrek, mahalle, bölge | ||
queen | kraliçe | ||
question | sorgulamak, soru, sorun | ||
quick | hızlı, çabuk, seri | ||
quickly | çabucak, hızla | ||
quiet | sessiz, sakin, huzurlu | ||
quietly | sessizce, yavaşça | ||
quit | çıkmak, bırakmak | ||
quite | epeyce, tamamen | ||
quote | alıntı yapmak |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
race | yarışmak, yarış, ırk | ||
racing | yarış, yarışma | ||
radio | radyo, telsiz | ||
rail | demiryolu, ray | ||
railway | demiryolu, trenyolu | ||
rain | yağmur yağmak, yağmur | ||
raise | yükseltmek, artırmak | ||
range | aralık, menzil, alan | ||
rank | sayılmak, rütbe, sıra, derece | ||
rapid | hızlı, çabuk, seri | ||
rapidly | hızla, seri şekilde | ||
rare | nadir, ender, seyrek | ||
rarely | nadiren, seyrek olarak | ||
rate | fiyat belirlemek, oran, sınıf | ||
rather | daha doğrusu, oldukça, aksine | ||
rather | than ziyade, daha çok, bundan çok | ||
raw | ham, çiğ, saf, işlenmemiş | ||
re | yeniden (önek) | ||
reach | ulaşmak, yetişmek, erişmek | ||
react | tepki, karşı etki | ||
reaction | reaksiyon, tepki, tepkime | ||
read | okumak, anlamak | ||
reading | okuma, ölçüm | ||
reader | okuyucu, okur | ||
ready | hazır, hazırlıklı | ||
real | gerçek, reel, asıl | ||
really | gerçekten, aslında, cidden | ||
realistic | gerçekçi, realist | ||
reality | gerçeklik, realite | ||
realize | farkına varmak, anlamak | ||
rear | arka, geri, arkadaki | ||
reason | sebep, neden, gerekçe | ||
reasonable | makul, mantıklı | ||
reasonably | oldukça, makul bir şekilde, epey | ||
recall | hatırlamak, hatırlatmak, geri çağırmak | ||
receipt | fiş, makbuz, alındı | ||
receive | teslim almak, almak, ağırlamak | ||
recent | son, yeni | ||
recently | son günlerde, geçenlerde, yakınlarda | ||
reception | resepsiyon, karşılama, kabul | ||
reckon | saymak, hesaba katmak | ||
recognition | tanıma, tanınma, tanıtma | ||
recognize | tanımak, farkına varmak, farketmek | ||
recommend | önermek, tavsiye etmek | ||
record | kaydetmek, kayıt, rekor | ||
recording | kayıt, ses kaydı, bant | ||
recover | kurtarmak, geri kazanmak, iyileşmek | ||
red | kırmızı, kızıl | ||
reduce | azaltmak, düşürmek, küçültmek | ||
reduction | azalma, indirgeme | ||
refer | to başvurmak | ||
reference | referans, ilgi, başvurma, gönderme | ||
reflect | yansıtmak, düşünmek, aksettirmek | ||
reform | düzeltmek, reform yapmak, reform, ıslah | ||
refrigerator | buzdolabı, soğutucu | ||
refusal | red, reddetme, inkar | ||
refuse | reddetmek, geri çevirmek | ||
regard | saymak, saygı | ||
regarding | ilgili, ilişkin, hakkında | ||
region | bölge, yöre, alan, çevre | ||
regional | bölgesel, yöresel, yerel | ||
register | kaydetmek, sicil, kütük | ||
regret | pişman olmak, pişmanlık, üzüntü | ||
regular | düzenli, olağan | ||
regularly | düzenli olarak, devamlı, muntazaman | ||
regulation | düzenleme, ayarlama | ||
reject | reddetmek, geri çevirmek | ||
relate | ilgili olmak, bağlı olmak | ||
related | ilişkili, ilgili | ||
relation | ilişki, bağlantı, bağ | ||
relationship | ilişki, bağ, yakınlık, akrabalık | ||
relative | akraba, yakın | ||
relatively | nispeten, göreceli | ||
relax | rahatlamak, dinlenmek | ||
relaxed | rahatlamış, rahat | ||
relaxing | rahatlatıcı, dinlendirici | ||
release | bırakmak, serbest bırakmak, salıverme | ||
relevant | ilgili, uygun | ||
relief | rahatlama, yardım, kurtarma | ||
religion | din, inanç | ||
religious | dini, dinsel, dindar | ||
rely | on güvenmek, itimat etmek | ||
remain | kalmak, sürdürmek | ||
remaining | kalan, artan | ||
remains | kalıntılar, kalanlar | ||
remark | açıklamak, söylemek, belirtmek, dikkat, uyarı | ||
remarkable | dikkate değer, olağanüstü | ||
remarkably | dikkate değer biçimde | ||
remember | hatırlamak, anımsamak | ||
remind | hatırlatmak, aklına getirmek | ||
remote | uzak | ||
removal | çıkarma, giderme, uzaklaştırma | ||
remove | kaldırmak, çıkarmak | ||
rent | kiralamak, kiraya vermek, kira, kira bedeli | ||
rented | kiralanmış | ||
repair | tamir etmek, onarmak, onarım, tamir | ||
repeat | tekrarlamak, yinelemek | ||
repeated | tekrarlanan, yinelenen | ||
repeatedly | tekrar tekrar, defalarca | ||
replace | değiştirmek, yerine koymak | ||
reply | cevap vermek, cevap, yanıt | ||
report | bildirmek, rapor etmek, rapor, bildiri, haber | ||
represent | temsil etmek | ||
representative | temsilci | ||
reproduce | çoğaltmak, yeniden üretmek | ||
reputation | itibar, ün | ||
request | istemek, istek, talep | ||
require | istemek, gerektirmek, zorunlu tutmak | ||
requirement | gereksinim, koşul | ||
rescue | kurtarmak, kurtarma, yardım | ||
research | araştırma | ||
reservation | rezervasyon, yer ayırma | ||
reserve | ayırmak, rezerv, ihtiyat | ||
resident | oturan, yerli, yerleşik | ||
resist | direnmek, karşı koymak | ||
resistance | direnç, rezistans, dayanıklılık | ||
resolve | çözmek, halletmek | ||
resort | dinlenme tesisi, tatil yeri | ||
resource | kaynak | ||
respect | saygı göstermek, saygı | ||
respond | cevap vermek, yanıtlamak | ||
response | yanıt, tepki, karşılık | ||
responsibility | sorumluluk, yükümlülük | ||
responsible | kaynak | ||
rest | dinlenmek | ||
restaurant | restoran, lokanta | ||
restore | onarmak | ||
restore | etmek | ||
restrict | kısıtlamak, sınırlamak | ||
restricted | kısıtlı | ||
restriction | kısıtlama | ||
result | sonuç | ||
retain | sürdürmek | ||
retire | emekli olmak | ||
retired | emekli | ||
retirement | emeklilik | ||
return | geri dönmek, dönüş | ||
reveal | ortaya çıkarmak, ifşa etmek | ||
reverse | ters, geri | ||
review | gözden geçirmek, eleştiri | ||
revise | düzeltme yapmak, gözden geçirmek | ||
revision | tashih, gözden geçirme | ||
revizyon | revolution ihtilal, devrim | ||
reward | ödül | ||
rhythm | ritim | ||
rice | pilav | ||
rich | zengin | ||
rid | kurtulmak | ||
ride | sürmek, binmek | ||
riding | binme, binicilik | ||
rider | binici, bisikletçi, atlı | ||
ridiculous | gülünç, komik, saçma | ||
right | sağ, doğru, haklı | ||
rightly | haklı olarak, kesin olarak | ||
ring | yüzük, halka, çember | ||
rise | artış, yükseliş | ||
risk | risk, tehlike | ||
rival | rakip, hasım | ||
river | nehir | ||
road | yol, karayolu | ||
rob | soymak, çalmak | ||
rock | kaya, taş | ||
role | rol | ||
roll | yuvarlama, rulo, silindir | ||
romantic | romantik, duygusal | ||
roof | çatı, dam | ||
room | oda, boş yer | ||
root | kök, temel, kaynak | ||
rope | ip, halat | ||
rough | kaba, pürüzlü | ||
roughly | kabaca | ||
round | boyunca, tur, daire, yuvarlak | ||
rounded | yuvarlak | ||
route | rota, yol, güzergah | ||
routine | rutin, sıradan | ||
row | sıra, dizi | ||
royal | kraliyet, asil | ||
rub | ovmak, ovalamak | ||
rubber | lastik, kauçuk | ||
rubbish | zırva, saçmalık | ||
rude | kaba, terbiyesiz | ||
rudely | kabaca, terbiyesizce | ||
ruin | bozmak, yıkmak, harabe, yıkıntı | ||
ruined | harap, yıkılmış | ||
rule | yönetmek, kural, hüküm | ||
ruler | cetvet, hükümdar, yönetici | ||
rumour | söylenti, dedikodu, rivayet | ||
run | koşmak, çalıştırmak, koşu | ||
running | çalışma, koşu | ||
runner | koşucu, atlet | ||
rural | kırsal, köy | ||
rush | acele etmek, acele |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
sack | soymak, çuval, torba | ||
sad | üzgün, hüzünlü | ||
sadly | ne yazık ki, acı bir şekilde | ||
sadness | üzüntü, hüzün | ||
safe | güvenli | ||
safely | güvenli bir şekilde | ||
safety | emniyet, güvenlik | ||
sail | yelkenli ile gitmek, gemi ile yolculuk, yelken | ||
sailing | yelkencilik | ||
sailor | denizci | ||
salad | salata | ||
salary | maaş, ücret | ||
sale | satış | ||
salt | tuz | ||
salty | tuzlu same aynı, benzer | ||
sample | örnek, numune | ||
sand | kum | ||
satisfaction | memnuniyet, tatmin | ||
satisfy | tatmin etmek | ||
satisfied | memnun, tatmin olmuş | ||
satisfying | tatmin edici, doyurucu | ||
Saturday | Cumartesi | ||
sauce | sos | ||
save | kurtarmak, korumak | ||
saving | tasarruf, kurtarma | ||
say | söylemek | ||
scale | ölçek, skala | ||
scare | korkmak, korku | ||
scared | korkmuş, ürkmüş | ||
scene | sahne, olay yeri | ||
schedule | zamanlamak, program | ||
scheme | şema, plan, düzen | ||
school | okul | ||
science | bilim, fen | ||
scientific | bilimsel, ilmi | ||
scientist | bilim adamı | ||
scissors | makas | ||
score | çizmek, skor, puan | ||
scratch | kazımak, çizik | ||
scream | haykırmak, bağırmak, çığlık | ||
screen | ekran, perde | ||
screw | vidalamak, vida | ||
sea | deniz | ||
seal | mühürlemek, mühür | ||
search | aramak, arama | ||
season | sezon, mevsim | ||
seat | koltuk, oturma yeri | ||
second | ikinci | ||
secondary | ikincil | ||
secret | sır, giz, gizli | ||
secretly | gizlice | ||
secretary | sekreter, yazman | ||
section | bölüm, kesit | ||
sector | sektör, bölge | ||
secure | korumak, güvenli, güvenilir | ||
security | güvenlik | ||
see | görmek, anlamak, bakmak | ||
seed | tohum, çekirdek | ||
seek | aramak, araştırmak | ||
seem | görünmek, gibi görünmek | ||
select | seçmek, ayıklamak | ||
selection | seçim | ||
self | öz, kendi, kişilik | ||
sell | satmak | ||
senate | senato | ||
senator | senatör | ||
send | göndermek, yollamak | ||
senior | üst, kıdemli | ||
sense | duyu, duygu, his, algı | ||
sensible | mantıklı, makul | ||
sensitive | hassas, duyarlı | ||
sentence | cümle | ||
separate | ayırmak, ayrı | ||
separated | ayrık | ||
separately | ayrı ayrı | ||
separation | ayrılma, ayrılık | ||
September | Eylül | ||
series | dizi, seri | ||
serious | ciddi, cidden | ||
seriously | cidden, ciddi olarak | ||
servant | hizmetçi, kul | ||
serve | hizmet vermek, | ||
servis | yapmak | ||
service | hizmet, servis | ||
session | oturum, toplantı, celse | ||
set | ayarlamak, | ||
set, | takım, grup, seri | ||
settle | yerleşmek, yetinmek | ||
several | birkaç, bir takım | ||
severe | şiddetli, ağır | ||
severely | şiddetli bir şekilde | ||
sew | dikmek | ||
sewing | dikiş | ||
sex | cinsiyet, seks | ||
sexual | cinsel | ||
sexually | cinsel olarak | ||
shade | gölge, ton | ||
shadow | gölge, karanlık | ||
shake | sallamak, sarsmak, çalkalamak | ||
shall | acak, eceki, meli, malı | ||
shallow | sığ, yüzeysel | ||
shame | utanç, ayıp, yazık | ||
shape | şekil, biçim | ||
shaped | şekilli, biçimli | ||
share | paylaşmak, pay, hisse | ||
sharp | keskin, net | ||
sharply | kesin bir şekilde | ||
shave | tıraş olmak | ||
she | o (kadın) | ||
sheep | koyun | ||
sheet | çarşaf | ||
shelf | raf, pervaz | ||
shell | kabuk, kovan, deniz kabuğu | ||
shelter | barınmak, barınak, sığınak | ||
shift | değiştirmek, vites değiştirmek, vardiya, mesai | ||
shine | parlamak, ışık saçmak | ||
shiny | parlak, aydınlık | ||
ship | gemi | ||
shirt | gömlek | ||
shock | şok, darbe | ||
shocking | şok edici, korkunç | ||
shocked | sarsılmış, şok olmuş | ||
shoe | ayakkabı, pabuç | ||
shoot | çekmek, vurmak, ateş etmek | ||
shooting | çekim, atış, atıcılık | ||
shop | alışveriş yapmak, mağaza, dükkan | ||
shopping | alışveriş | ||
short | kısa | ||
shortly | kısaca | ||
shot | çekim, atış | ||
should | meli, malı | ||
shoulder | omuz | ||
shout | bağırmak, bağırış | ||
show | göstermek, gösteri, şov | ||
shower | duş, sağanak | ||
shut | kapatmak, kapalı | ||
shy | utangaç | ||
sick | hasta | ||
side | taraf, yan | ||
sideways | yandan, yanlamasına | ||
sight | görme, görüş, manzara | ||
sign | imzalamak, işaret etmek, işaret, iz | ||
signal | sinyal vermek, işaret etmek, sinyal, işaret | ||
signature | imza | ||
significant | önemli, anlamlı | ||
significantly | önemli ölçüde | ||
silence | sessizlik, suskunluk | ||
silent | sessiz, suskun | ||
silk | ipek | ||
silly | aptal, aptalca | ||
silver | gümüş, gümüş kaplama | ||
similar | benzer, benzeyen | ||
similarly | benzer şekilde | ||
simple | basit, kolay, yalın | ||
simply | basitçe, sadece since beri, den beri | ||
sincere | samimi, içten | ||
sincerely | samimi olarak, içtenlikle | ||
sing | söylemek, şarkı söylemek | ||
singing | şarkı söyleme | ||
singer | şarkıcı | ||
single | tek, yalnız, bekar | ||
sink | batırmak, batmak, lavabo | ||
sir | sayın, beyefendi | ||
sister | kız kardeş | ||
sit | oturmak | ||
sit | down otur | ||
site | alan, yerleşim yeri | ||
situation | durum, hal | ||
size | boyut, beden | ||
sized | boyutlu | ||
skilful | becerikli, yetenekli | ||
skilfully | ustaca | ||
skill | beceri, yetenek | ||
skilled | yetenekli, vasıflı | ||
skin | cilt, deri | ||
skirt | etek | ||
sky | gökyüzü, gök, hava | ||
sleep | uyumak, uyku | ||
sleeve | kol, elbise kolu | ||
slice | dilimlemek, dilim | ||
slide | kaydırmak | ||
slight | hafif, küçük | ||
slightly | hafifçe, biraz | ||
slip | kaymak, kaçırmak, atlatmak | ||
slope | eğimli olmak, eğim, meyil s | ||
low | yavaş, ağır | ||
slowly | yavaşça, yavaş yavaş | ||
small | küçük, az, ufak | ||
smart | akıllı, zeki | ||
smash | parçalamak, ezmek, parçalanma | ||
smell | koklamak, sezmek, koku | ||
smile | gülümsemek, gülüş | ||
smoke | sigara içmek, tütmek, duman, sigara | ||
smoking | sigara içme, tütme | ||
smooth | pürüzsüz, düzgün, düz | ||
smoothly | pürüzsüzce, düzgünce, kolayca | ||
snake | yılan | ||
snow | kar yağışı, kar | ||
so | böyle, bu yüzden | ||
so | that böylece | ||
soap | sabun | ||
social | sosyal, toplumsal | ||
socially | sosyal olarak | ||
society | toplum, topluluk | ||
sock | çorap | ||
soft | yumuşak, hafif | ||
softly | usulca | ||
software | yazılım | ||
soil | toprak, kir, leke | ||
soldier | asker, er | ||
solid | katı, sağlam | ||
solution | çözüm, çözelti, solüsyon | ||
solve | çözmek | ||
some | bazı, biraz | ||
somebody | birisi | ||
somehow | bir şekilde, her nasılsa | ||
something | bir şey | ||
sometimes | bazen, ara sıra | ||
somewhat | biraz, bir miktar | ||
somewhere | bir yerde, herhangi bir yerde | ||
son | oğul, erkek evlat | ||
song | şarkı | ||
soon | yakında, hemen | ||
sore | ağrılı, acıyan | ||
sorry | üzgün, pişman | ||
sort | sınıflandırmak, tür, çeşit | ||
soul | ruh | ||
sound | çalmak, ses | ||
soup | çorba | ||
sour | ekşi | ||
source | kaynak | ||
south | güney | ||
southern | güneyli | ||
space | uzay, alan, yer | ||
spare | yedek parça, yedek | ||
speak | konuşmak, söylemek | ||
spoken | konuşulmuş | ||
speaker | konuşmacı, sözcü, hoparlör | ||
special | özel, has | ||
specially | özellikle | ||
specialist | uzman | ||
specific | özel, belirli | ||
specifically | özellikle | ||
speech | konuşma | ||
speed | hız, sürat | ||
spell | hecelemek, büyü, sihir | ||
spelling | heceleme, imla | ||
spend | harcamak | ||
spice | baharat, çeşni | ||
spicy | baharatlı | ||
spider | örümcek | ||
spin | döndürmek, çevirmek | ||
spirit | ruh, hayalet | ||
spiritual | manevi, ruhsal, ruhani | ||
spite | inat, nispet, kin | ||
split | bölmek, bölünme, yarık | ||
spoil | bozmak, şımartmak | ||
spoon | kaşık, kepçe | ||
sport | spor | ||
spot | nokta, yer, leke, benek | ||
spray | sprey, püskürtücü | ||
spread | yaymak, yayılmak | ||
spring | ilkbahar | ||
square | meydan, kare, bağdaşmak | ||
squeeze | sıkmak, sıkıştırmak, sıkma | ||
stable | ahır, istikrarlı, kararlı | ||
staff | kadro, personel | ||
stage | sahne, ortam, evre | ||
stair | merdiven, kademe | ||
stamp | damgalamak, damga, pul, kaşe | ||
stand | durmak, ayakta durmak, duruş, | ||
sehpa | stand up ayağa kalk | ||
standard | standart, normal | ||
star | yıldız olmak, yıldız | ||
stare | bakmak, gözünü dikme | ||
start | başlatmak, başlangıç | ||
state | belirtmek, devlet, eyalet | ||
statement | beyan, ifade, açıklama | ||
station | istasyon, gar | ||
statue | heykel | ||
status | durum, hal | ||
stay | kalmak, durmak, kalma | ||
steady | istikrarlı, sabit, sürekli | ||
steadily | sürekli | ||
steal | çalmak, aşırmak, hırsızlık yapmak | ||
steam | buhar, buğu | ||
steel | çelik | ||
steep | dik, sarp | ||
steeply | dik | ||
steer | yönlendirmek, yönetmek, idare etmek | ||
step | adım atmak, adım | ||
stick | yapışmak, sopa, çubuk | ||
stick | out dışarı çıkmak | ||
sticky | yapışkan, yapış yapış | ||
stiff | katı, sert | ||
stiffly | sertçe | ||
still | yine, hala, hareketsiz | ||
sting | sokmak, acı, batma, iğne stir karıştırmak | ||
stock | stok, malzeme, hisse senedi | ||
stomach | karın, mide s | ||
tone | taş | ||
stop | durdurmak, durak, durma | ||
store | depolamak, depo, mağaza storm fırtına, kasırga | ||
story | öykü, hikaye | ||
stove | soba, ocak, fırın | ||
straight | düz, dümdüz | ||
strain | gerginlik, zorlanma | ||
strange | yabancı, garip strangely garip bir şekilde | ||
stranger | yabancı | ||
strategy | strateji, taktik | ||
stream | akarsu, akıntı, aktarım | ||
street | sokak, cadde | ||
strength | kuvvet, güç | ||
stress | sıkıştırmak, stres, gerilme | ||
stressed | stresli | ||
stretch | germek, uzatmak | ||
strict | sıkı, katı | ||
strictly | kesinlikle, tam olarak | ||
strike | çarpmak, vurmak, grev | ||
striking | dikkat çekici, çarpıcı | ||
string | ip, sicim | ||
strip | soymak, soyunmak, şerit, bant | ||
stripe | şerit, çizgi, çubuk striped çizgili | ||
stroke | okşamak, sıvazlamak, inme, felç | ||
strong | güçlü, kuvvetli | ||
strongly | şiddetle, kuvvetle, kuvvetlice | ||
structure | yapı, bina | ||
struggle | savaşmak, boğuşmak, mücadele | ||
student | öğrenci studio stüdyo | ||
study | çalışmak, araştırma | ||
stuff | şey, madde, eşya | ||
stupid | aptal, salak | ||
style | stil, tarz subject konu, özne, denek | ||
substance | madde, cisim, öz | ||
substantial | varlıklı, sağlam, dayanıklı | ||
substantially | esasen, oldukça, aslında | ||
substitute | yerine geçmek, yedek oyuncu, vekil | ||
succeed | başarmak, başarılı olmak | ||
success | başarı | ||
successful | başarılı | ||
successfully | başarıyla | ||
such | böylesine, çok, oldukça | ||
such | as örneğin, gibi | ||
suck | emmek, çekmek | ||
sudden | ani, birden, ansızın | ||
suddenly | aniden, birdenbire | ||
suffer | acı çekmek, katlanmak | ||
suffering | acı, dert, ızdırap | ||
sufficient | yeterli, kafi | ||
sufficiently | yeteri kadar, yeterince | ||
sugar | şeker | ||
suggest | önermek, tavsiye etmek | ||
suggestion | telkin, öneri | ||
suit | uymak, uygun, takım elbise | ||
suited | uygun, yeterli | ||
suitable | uygun, elverişli | ||
suitcase | bavul, valiz | ||
sum | toplam, tutar | ||
summary | özet, kısaltma | ||
summer | yaz, yaz mevsimi | ||
sun | güneş | ||
Sunday | pazar, pazar günü | ||
superior | üst, üstün, üstteki | ||
supermarket | süpermarket | ||
supply | besleme, tedarik, arz | ||
support | desteklemek, destek, yardım | ||
supporter | destekçi, taraftar | ||
suppose | sanmak, varsaymak | ||
sure | elbette, kesinlikle, kesin make | ||
sure | emin olmak | ||
surely | elbette, muhakkak | ||
surface | yüzey | ||
surname | soyisim | ||
surprise | şaşırtmak, sürpriz | ||
surprising | şaşırtıcı | ||
surprisingly | şaşırtıcı bir şekilde | ||
surprised | şaşırmış | ||
surround | kuşatmak, sarmak | ||
surrounding | çevreleyen, kuşatan | ||
surroundings | çevre, etraf | ||
survey | incelemek, araştırmak, anket | ||
survive | hayatta kalmak | ||
suspect | şüphelenmek, şüpheli | ||
suspicion | şüphe, kuşku | ||
suspicious | şüpheli, kuşkulu | ||
swallow | yutmak, yutkunmak | ||
swear | yemin etmek | ||
swearing | küfür, küfretme, sövgü | ||
sweat | terlemek, ter | ||
sweater | kazak sweep süpürmek | ||
sweet | tatlı, güzel, hoş | ||
swell | şişmek, kabarmak, büyümek | ||
swelling | şişme, şişlik | ||
swollen | şişmiş, şişkin | ||
swim | yüzmek | ||
swimming | yüzme | ||
swimming | pool yüzme havuzu | ||
swing | sallanmak, savurmak, salınmak | ||
switch | değiştirmek, şalter | ||
switch | off kapatmak | ||
switch | on açmak | ||
symbol | sembol, simge | ||
sympathetic | sempatik, sevimli | ||
sympathy | sempati | ||
system | sistem |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
table | tablo, masa, sofra | ||
tablet | tablet, hap | ||
tackle | ele almak, uğraşmak, takım, donanım tail kuyruk | ||
take | almak, götürmek | ||
take off | çıkarmak | ||
take over | devralmak, üstlenmek | ||
talk | konuşmak, sohbet | ||
tall | uzun boylu, uzun | ||
tank | tank, depo, tüp tap dokunmak, musluk | ||
tape | kaset, bant, şerit | ||
target | hedef, amaç | ||
task | görev, iş | ||
taste | tatmak, tat, lezzet | ||
tax | vergilendirmek, vergi | ||
taxi | taksi | ||
tea | çay | ||
teach | öğretmek | ||
teaching | öğretim | ||
teacher | öğretmen | ||
team | takım, ekip | ||
tear | koparmak, yırtmak, gözyaşı | ||
technical | teknik | ||
technique | teknik, yöntem, usul | ||
technology | teknoloji | ||
telephone | telefon | ||
television | televizyon | ||
tell | söylemek, anlatmak | ||
temperature | hava sıcaklığı, sıcaklık | ||
temporary | geçici | ||
temporarily | geçici olarak | ||
tend | bakmak, yönelmek | ||
tendency | eğilim, meyil | ||
tension | tansiyon, gerilim, gerginlik | ||
tent | çadır | ||
term | terim, ifade | ||
terrible | korkunç, berbat | ||
terribly | berbat bir şekilde test sınamak, | ||
test | test | ||
text | metin | ||
than | den, dan, göre | ||
thank | teşekkür | ||
thanks | teşekkürler | ||
thank | you teşekkür ederim | ||
that | o, şu t | ||
he | o | ||
theatre | tiyatro | ||
their | onların | ||
theirs | onlarınki | ||
them | onlara, onları | ||
theme | tema, konu | ||
themselves | kendileri | ||
then | o zaman, daha sonra | ||
theory | teori, kuram | ||
there | orada, şurada | ||
therefore | öyleyse, bu nedenle | ||
they | onlar | ||
thick | kalın | ||
thickly | kalınca | ||
thickness | kalınlık | ||
thief | hırsız | ||
thin | ince, zayıf | ||
thing | şey, konu | ||
think | düşünmek, sanmak | ||
thinking | düşünme, düşünce, fikir | ||
thirsty | susuz, susamış | ||
this | bu | ||
thorough | kapsamlı, tam, eksiksiz | ||
thoroughly | iyice, tamamen | ||
though | gerçi, rağmen, karşın | ||
thought | düşünce, fikir | ||
thread | iplik, tel, başlık, en küçük iş birimi | ||
threat | tehdit, tehlike | ||
threaten | tehdit etmek, korkutmak | ||
threatening | tehditkar, tehdit eden | ||
throat | boğaz, gırtlak | ||
through | sayesinde, yüzünden | ||
throughout | boyunca, süresince | ||
throw | atmak, fırlatmak | ||
throw | away uzağa atmak, atmak | ||
thumb | baş parmak | ||
Thursday | Perşembe | ||
thus | böylece, bu nedenle | ||
ticket | bilet, etiket, fiş | ||
tidy | çekidüzen vermek, düzenli, derli toplu | ||
tie | bağlamak, bağ, kravat tie up bağlamak | ||
tight | sıkı, dar, gergin | ||
tightly | sıkıca till e kadar, şuana dek | ||
time | zaman, süre | ||
timetable | tarife, zaman çizelgesi | ||
tin | kala, teneke | ||
tiny | küçücük, minicik, minik | ||
tip | bağşiş vermek, bağşiş | ||
tire | yormak, yorulmak, lastik | ||
tiring | yorucu, eziyetli | ||
tired | yorgun, bitkin | ||
title | başlık, ünvan, sıfat to mek, mak, e göre | ||
today | bugün, günümüzde | ||
toe | ayak parmağı | ||
together | birlikte, beraber | ||
toilet | tuvalet | ||
tomato | domates | ||
tomorrow | yarın | ||
ton | ton, renk tonu | ||
tone | ton, ses tonu, ses, perde | ||
tongue | dil, lisan | ||
tonight | bu gece | ||
tonne | ton, bin kilo | ||
too | fazla, çok | ||
tool | araç, alet, parça | ||
tooth | diş | ||
top | üst, tepe, en yüksek | ||
topic | başlık, konu | ||
total | toplam, adet, tüm | ||
totally | tamamen, bütünüyle | ||
touch | dokunmak, dokunuş | ||
tough | sert, zorlu, dayanıklı | ||
tour | gezmek, tur, gezi | ||
tourist | turist | ||
towards | karşı, yönünde, e DOĞRU | ||
towel | havlu tower kule, kale, hisar | ||
town | şehir, kasaba | ||
toy | oyuncak | ||
trace | izlemek, iz, işaret | ||
track | rota, iz, pist, hat | ||
trade | ticaret yapmak, | ||
ticaret, | alım satım | ||
trading | ticaret, ticari, alışveriş | ||
tradition | gelenek | ||
traditional | geleneksel | ||
traditionally | geleneksel olarak | ||
traffic | trafik | ||
train | eğitmek, yetiştirmek, tren | ||
training | eğitim, egzersiz, antrenman | ||
transfer | aktarmak, transfer, devir | ||
transform | dönüştürmek | ||
translate | tercüme etmek, çevirmek | ||
translation | çeviri, tercüme | ||
transparent | şeffaf, saydam, transparan | ||
transport | taşımak, ulaşım, taşıma, nakliye | ||
trap | yakalamak, tuzak kurmak, tuzak, kapan | ||
travel | seyahat etmek, gezmek, seyahat, yolculuk | ||
traveller | gezgin, yolcu t | ||
reat | davranmak, tedavi etmek | ||
treatment | tedavi, muamele | ||
tree | ağaç trend eğilim, akım, gidişat, meyil | ||
trial | deneme, test, yargılama, duruşma | ||
triangle | üçgen | ||
trick | kandırmak, oyuna getirmek, hile, numara | ||
trip | çelme takmak, tökezlmek, yolculuk, gezi | ||
tropical | tropikal | ||
trouble | sorun, sıkıntı, bela, arıza | ||
trousers | pantolonlar | ||
truck | kamyon, yük vagonu | ||
true | gerçek, doğru, hakiki | ||
truly | tamamen, hakikaten, gerçekten | ||
trust | güvenmek, güven, itimat, inanma | ||
truth | gerçek, hakikat | ||
try | denemek, gayret etmek t | ||
tube | tüp, boru, metro Tuesday Salı | ||
tune | ayarlamak, akort etmek, melodi | ||
tunnel | tünel | ||
turn | çevirmek, dönmek, dönüş TV televizyon | ||
twice | iki defa | ||
twin | ikiz, çift | ||
twist | bükmek, sarmak, bükülme, bükme | ||
twisted | bükülmüş, kıvrımlı, burmalı | ||
type | daktilo ile yazmak, tip, tür | ||
typical | tipik, karakteristik | ||
typically | tipik | ||
tyre | lastik, tekerlek, araba lastiği |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
ugly | çirkin, kötü, iğrenç | ||
ultimate | nihai, son | ||
ultimately | sonuçta, en sonunda | ||
umbrella | şemsiye | ||
unable | aciz, gücü yetmez | ||
unacceptable | kabul edilemez | ||
uncertain | belirsiz, şüpheli | ||
uncle | amca, dayı | ||
uncomfortable | rahatsız, rahatsız edici | ||
unconscious | bilinçsiz, baygın | ||
uncontrolled | kontrolsüz, kontrol edilemeyen | ||
under | altında, aşağıda, altına, altından | ||
underground | yeraltı, gizli, yeraltında | ||
underneath | altında, altına | ||
understand | anlamak, kavramak | ||
understanding | anlayış, anlama, kavrayış | ||
underwater | sualtı | ||
underwear | iç çamaşırı | ||
undo | geri alma | ||
unemployed | işsiz, boşta, aylak | ||
unemployment | işsizlik | ||
unexpected | beklenmedik, umulmadık | ||
unfair | haksız, hileli | ||
unfortunate | talihsiz, şansız | ||
unfortunately | ne yazık ki, maalesef | ||
unfriendly | düşmanca, dostça olmayan | ||
unhappiness | mutsuzluk, üzüntü | ||
unhappy | mutsuz, üzgün | ||
uniform | uniforma, uniforma giymek | ||
unimportant | önemsiz, mühim olmayan | ||
union | birlik, sendika | ||
unique | benzersiz, eşsiz, özgün | ||
unit | birim, ünite unite birleştirmek, kaynaştırmak | ||
united | birleşik | ||
universe | evren, kainat, cihan, alem | ||
university | üniversite unkind kaba, sert | ||
unknown | bilinmeyen, meçhul | ||
unless | meğer ki, olmadıkça, olmazsa | ||
unlike | aksine, farklı | ||
unlikely | muhtemel olmayan, olası değil | ||
unload | boşaltmak, elden çıkarmak | ||
unlucky | şansız, uğursuz, talihsiz | ||
unnecessary | gereksiz, lüzumsuz | ||
unpleasant | hoş olmayan, tatsız | ||
unreasonable | mantıksız, makul olmayan | ||
unsteady | kararsız, düzensiz, istikrarsız | ||
unsuccessful | başarısız | ||
untidy | düzensiz, dağınık | ||
until | kadar, değin, dek | ||
unusual | olağan dışı, alışılmadık | ||
unusually | alışılmadık şekilde | ||
unwilling | isteksiz, gönülsüz | ||
unwillingly | isteksizce, istemeyerek | ||
up | yukarı, yukarıya | ||
upon | üzerine, üzerinde | ||
upper | üst, üstteki | ||
upset | devirmek, bozmak, üzgün, sinirli | ||
upsetting | üzücü | ||
upside | down tepe taklak, altüst | ||
upstairs | üst katta, yukarıda | ||
upwards | yukarı, yukarıya | ||
upward | yukarı, yukarıya | ||
urban | kentsel, şehre ait | ||
urge | zorlamak, dürtü, istek, arzu | ||
urgent | acil, ivedi | ||
us | biz, bize | ||
use | kullanmak, kullanım | ||
used | kullanılmış, eski | ||
used | to alışkın, alışkın olmak, eskiden | ||
useful | işe yarar, faydalı | ||
useless | işe yaramaz, faydasız | ||
user | kullanıcı | ||
usual | olağan, alışılmış | ||
usually | genelde, genellikle | ||
unusual | alışılmadık, olağandışı | ||
unusually | olağandışı olarak |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
vacation | tatil | ||
valid | geçerli, yürürlükte, yasal | ||
valley | vadi, dere | ||
valuable | değerli, kıymetli | ||
value | paha biçmek, değer, kıymet | ||
van | kamyonet, minibüs, karavan | ||
variation | varyasyon, değişim, çeşitlilik | ||
variety | çeşitlilik, çeşit | ||
various | çeşitli, birçok, türlü | ||
vary | değiştirmek, farklılık göstermek | ||
varied | çeşitli, değişik, farklı | ||
vast | geniş, çok büyük, uçsuz bucaksız | ||
vegetable | sebze, bitkisel | ||
vehicle | araç, taşıt, vasıta | ||
venture | tehlikeye atmak, risk, girişim | ||
version | versiyon, model | ||
vertical | dikey | ||
very | çok, en, tam | ||
via | aracılığıyla, üzerinden, yolu ile | ||
victim | kurban, mağdur kimse | ||
victory | zafer, galibiyet | ||
video | video v | ||
iew | görmek, bakmak, görünüm, görüntü, bakış | ||
village | köy | ||
violence | şiddet, zorbalık | ||
violent | şiddetli, sert, berbat | ||
violently | şiddetle | ||
virtually | sanal olarak, fiilen, aslında | ||
virus | virüs | ||
visible | görünür, gözle görülür | ||
vision | vizyon, görüş, ileriyi görme | ||
visit | ziyaret etmek, ziyaret, misafirlik | ||
visitor | ziyaretçi, misafir, konuk | ||
vital | hayati, yaşamsal | ||
vocabulary | kelime bilgisi, kelime haznesi | ||
voice | ses, söz | ||
volume | ses, hacim | ||
vote | oy vermek, oylamak, oy |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
wage | maaş, ücret | ||
waist | bel | ||
wait | beklemek | ||
waiter | garson | ||
waitress | kadın garson | ||
wake | uyanmak, uyandırmak, kalkmak | ||
walk | yürümek, yürüyüş | ||
walking | yürüme, yürüyüş | ||
wall | duvar, çeper, sur | ||
wallet | cüzdan | ||
wander | dolaşmak, gezmek, sayıklama | ||
want | istemek, arzulamak, arzu | ||
war | savaş | ||
warm | ısıtmak, sıcak, ılık | ||
warmth | sıcaklık, ısı | ||
warn | uyarmak | ||
warning | uyarı, ikaz | ||
wash | yıkamak | ||
washing | yıkama | ||
waste | harcamak, atık, kullanılmış | ||
watch | izlemek, seyretmek, saat, kol saati | ||
water | su | ||
wave | el sallamak, dalga | ||
way | yol, yön we biz | ||
weak | zayıf, güçsüz | ||
weakness | zayıflık | ||
wealth | varlık, servet, zenginlik | ||
weapon | silah | ||
wear | giymek, takmak, aşınma, yıpranma | ||
weather | hava durumu | ||
web | ağ, örümcek ağı | ||
website | internet sitesi | ||
wedding | düğün, nikah | ||
Wednesday | Çarşamba | ||
week | hafta | ||
weekend | hafta sonu | ||
weekly | haftalık | ||
weigh | tartmak weight ağırlık, yük, tartma | ||
welcome | hoşgeldiniz | ||
well | iyi, iyice, güzel as | ||
well | as yanısıra, hem de | ||
well | known iyi bilinen, tanınmış | ||
west | batı | ||
western | batılı | ||
wet | ıslak, yaş, nemli | ||
what | ne, hangi | ||
whatever | her neyse | ||
wheel | tekerlek, teker, çark | ||
when | ne zaman, iken | ||
whenever | her ne zaman | ||
where | nerede, nereye, nereden | ||
whereas | buna karşılık, halbuki | ||
wherever | her nerede, nerede olursa | ||
whether | eğer, ikisinden biri | ||
which | hangisi, hangi | ||
while | süre, zaman, iken, sırasında | ||
whilst | sırasında, iken, süresince | ||
whisper | fısıldamak, fısıltı | ||
whistle | ıslık çalmak, ıslık, düdük | ||
white | beyaz, ak | ||
who | kim, kimi, kime | ||
whoever | her kim, kim olursa | ||
whole | tüm, bütün, tam, toplu | ||
whom | kime, kimi | ||
whose | kimin | ||
why | neden, niçin | ||
wide | geniş, büyük, yaygın, enli | ||
widely | yaygın olarak, geniş ölçüde | ||
width | genişlik, en | ||
wife | eş, hanım | ||
wild | vahşi, yabani | ||
wildly | çılgınca | ||
will | dilemek, arzulamak, irade, niyet | ||
willing | istekli, gönüllü | ||
willingly | isteyerek, seve seve, kendi isteğiyle | ||
willingness | isteksiz | ||
win | kazanmak, kazanç, galip gelmek | ||
winning | kazanan, kazandıran | ||
wind | sarmak, rüzgar | ||
wind | up bitirmek, son vermek | ||
window | pencere, cam, vitrin | ||
wine | şarap | ||
wing | kanat | ||
winner | kazanan, galip, birinci | ||
winter | kış | ||
wire | tel | ||
wise | bilge, akıllı, bilgili | ||
wish | dilemek, istemek, istek | ||
with | ile, ile birlikte | ||
withdraw | çekmek, para çekmek, geri çekmek | ||
within | içinde, dahilinde, kapsamında | ||
without | olmadan, dışında, hariç | ||
witness | şahit olmak, tanık, şahit | ||
woman | kadın | ||
wonder | merak etmek, şaşmak | ||
wonderful | olağanüstü, harika | ||
wood | odun, tahta, kereste | ||
wooden | ahşap, tahta | ||
wool | yün | ||
word | kelime, sözcük, söz | ||
work | çalışmak, iş, eser | ||
working | çalışma, çalışan, işleyen | ||
worker | çalışan, işçi, emekçi | ||
world | dünya | ||
worry | endişelenmek, endişe, kaygı | ||
worrying | endişe verici, üzücü | ||
worried | endişeli, kaygılı | ||
worse | daha kötüsü, daha fena | ||
worship | ibadet etmek, tapınmak, ibadet | ||
worth | değer, değerinde, bedel, layık | ||
would | istemek, cekti, caktı (ek) | ||
wound | yaralanmak, yara | ||
wounded | yaralı, yaralanmış | ||
wrap | sarmak, paketlemek, örtmek | ||
wrapping | sarma, paketleme, sargı | ||
wrist | bilek | ||
write | yazmak | ||
writing | yazı, yazı yazma, yazarlık | ||
written | yazılı, yazılmış | ||
writer | yazar | ||
wrong | yanlış, hatalı | ||
wrongly | haksız yere, hatalı bir şekilde |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
yard | avlu, depo, ağıl | ||
yawn | esnemek | ||
yeah | evet | ||
year | yıl, sene | ||
yellow | sarı, sararmak | ||
yes | evet | ||
yesterday | dün | ||
yet | henüz, daha, yine de | ||
you | sen, size, sizi | ||
young | genç, küçük | ||
your | senin, sizin | ||
yours | seninki, sizinki, seninkiler, sizinkiler | ||
yours | truly saygılarımla, hürmetlerimle | ||
yourself | kendin, kendiniz | ||
youth | gençlik, gençler, genç |
Kelime | Seviye | Türkçesi | Örnek Cümle |
---|---|---|---|
zero | sıfır | ||
zone | alan, mıntıka |

Geri bildirim: İngilizcede En çok kullanılan 1000 Kelime, Anlamları ve Örnek Cümleler İle
Geri bildirim: Anlıyorum ama Konuşamıyorum diyenlere 15 tavsiye - İngilizce Rehberi